Yüzlerce yıldır Avrupa’dan daha ileri olmak için uğraşıyoruz. 30 Ekim 2016’da bunu başardık. Saatlerimizi Avrupa ile birlikte geri almamız gerekiyorken almadık. Avrupa geri gitti ve biz ileride kaldık. Avrupa’dan daha ileride “kaldık.” Hep geride kalacak değiliz. Yüzyıllar süren ilerleme serüvenimizi ilginç bir şekilde taçlandırdık. İleride kaldık! Her ne kadar bütün memleket zaman karmaşası yaşasa da batıyı taklit etme tavrımızdan uzaklaştığımızı hissetmek hoş oldu.
Piyasalar kızgın, çünkü parasal düzen batının takip edilmesini emrediyor. Para dediğimiz varsayımın sahipleri batıda yaşıyor. Oyunun kurallarını koyanlar biz değiliz. Zamanını da biz kendi başımıza ayarlayamayız diye düşünülüyor. Yüzlerce yıldır girmeye uğraştığımız bu düzene girişin olmadığını bir türlü anlayamadık. Paranın yalanına daha çok kanmak için ne kadar gönüllü olduysak olmadı. Dünyanın hiçbir yerinde toplumlar bu düzeni kazanmadı. Batılılaşma kapısı ancak bu düzenin hizmetkarı olunca açıldı. Şimdi tüm dünya batının birer kopyası olmaya uğraşıyor ve özünü feda ettiğinin farkında değil.
Geri kalmış ülke olmamak için batılılaşmak ve bunu ilericilik saymak genel bir tutum oldu. Ne yazık ki ileri ya da geri diye bir şey yok. Çünkü ulaşmamız gereken bir yer yok. Hayatın nasıl yaşanması gerektiğine dair ortak bir kanı yok. Gidilecek bir hedef yok. Yaşamaya çalışmak genel bir tutum, ancak bunu da yapmıyoruz. Batılılaşarak, batının tüketim kültürünü edinerek belki de tek kuralı ihlal ediyoruz. Yok oluşa koşarak gidiyoruz.
Eğer ilericilik batının yaşam tarzı ise ölüme ilerlediğimizi söyleyebiliriz. Batılılaşma tüketim kültürüne uyum sağlamak anlamına geliyor. Tüketim arttıkça buradan sağlanan rant da artıyor. Toplumun geleceği ve canlı hayatının yok edilmesi pahasına biraz havalı görünüyoruz. Toplumlar batılı yaşam tarzı ile kendileri olmayı bırakıyorlar. İnsanlar tüketici olduklarında insan olmayı bırakıyorlar. İnsan olmayı ve toplum olmayı tüketici olmak için feda ediyorlar.
Bu yaşam tarzının mimarı olan Avrupa’yı takip etmek onların oyununda figüran olmak demektir. İlk ölen olmaya can atmak ve parçalanan bir dekor olarak geri planda yer almayı istemektir. Sınırlı kaynaklar tükenmeye başlayınca toplumlar tüketilmeye başlandı. Güncel olaylar bize bunu göstermektedir. Ülkeler tüketilmektedir. Sıra bize de geldi. Dost ve müttefik batılılar tereddüt etmeden saldırıyorlar. Bence artık ileri kalmanın zamanı geldi. Doğaya yabancılaşmak ve hayatı yok etmek tutumlarından vazgeçelim. Tüketim için sıraya girmeyelim, yoksa ülkemizi de tüketecekler.
Tüketim kültürüne geri kalmak gibi görünen şeyler yapalım. Onların ileri dediği dünyanın yok ediciliğinden kurtulalım. Bizi sömürmek isteyen insanları mutlu etmek için uğraşmayalım. Gelişmiş bir toplumu değil mutlu bir toplumu hedefleyelim. Gelişmişlik yalanının ardında kalan insanlığı kurtaralım. Kendimiz olmaya doğru ilerleyelim. Her şeyi piyasalar belirlemesin. Başkasına göre, başka şeylere göre değil, ortak bir mutluluk oluşturmak için harekete geçelim. Saatlerimiz başkasına göre geri olabilir, ama kendimiz olmaya doğru bir adımdır. Kendimize yabancılaşmada geri, kendimiz olmada ileri kalalım.
Yazinizin tamamini okumadim…gerek olmadigi kanisina …”gidilecek bir yer yok” dediginizde vardim. Gidilecek bir yer olmazmi…insanlik mutluluga giden yolu kesfetmek icin ugrasmali. Ve bunun icin kendisini devamli yenilemek zorunda. Bu zorunluluk icin dur-rurak bilmeden “dilini” gelistirerek yeni isimlendirmeler kesfetme mecburiyeti icinde olmali…gördügünüz gibi gidilecek cok yer var.
Güclü kalemler devamli lazim.
Gidilecek yeri belirlediyseniz büyük bir keşif yapmışsınız. Felsefe camiasına kazandırmanızı tavsiye ederim. Nitekim binlerce yıldır hayatın ne olduğunu bile bilmiyoruz. Kaldı ki gittiği noktayı ya da gidişini söyleyebilelim. Bir çizgide ilerliyormuşçasına tüketmemizi haklı çıkarabiliyorsanız tebriklerimi sunarım.
Algilar ve yasam subjektif oldugu icin benim kesfetmis oldugum mutluluk benim icin…size bir faydasi olacagi kanisinda degilim. Yani benim yaptigimi yaparsaniz sizde mutlu olursunuz diyemiyorum. Hic bir zaman baskalarinin gözlemini kendiniz icin sistematik bir sekilde uyarlayamazsin. Beni ve digerlerini siz den ayiran ayni zaman diliminde yasiyor olsak da, devamli birey ve subjektif olarak yasanilanlari tecrübe etmemizdir. Yani sosyal ve kültür baglamda urban yada primitif yasam seklini de benim semis olsak her birey bir-birinden ayrilir. Perseptiv bir durus söz konusu. Nöyrolojik olarak eger BEN hayatin amacini kesfetti isem bu sizin icinde aynisi olacak anlamina gelmiyor. Siz kendiniz icin kesif yapmak zorundasin. Bilmem anlatabildimmi.
Teşekkürler, ancak yazının geri kalanı hala okunmayı hak ediyor. Farklı bir bakış açısı için tavsiye ederim.
Bende tesekkür ederim. Bu baglamda Berlin Güzel Sanatlar Akademisinde Felsefe profesörülügü yapan Güney Koreli Byung-Chul Han´in kitaplarin i okumanizi tavsiye ederim.
Iyi yazmalar. Takipteyim
Yazıda bulunan fikirlere genel olarak katılıyorum ve destekliyorum ama “Ne yazık ki ileri ya da geri diye bir şey yok. Çünkü ulaşmamız gereken bir yer yok. Gidilecek bir hedef yok.” cümlelerinize katılmıyorum ve en çok katılmadığım “Hayatın nasıl yaşanması gerektiğine dair ortak bir kanı yok.” cümleniz.Çünkü şu an yapamıyor olsakta hayat hakkındaki bütün argümanlarımızı çözümleyip evren üzerinde test ederek yani evrene uygun olanlarını doğru sayarak ortak bir yaşam şekli belirleye biliriz.Çünkü bir tane(ortak) evrenimiz var. “Ben” denileni daha iyi anlamak dileğiyle.Nice yazılara.
Bu dediğinizde tüm insanlık uzlaşırsa dediğiniz doğru olur.