Bazıları gelişmişken bazıları geri kalmıştır. Bazısı daha güçlüyken, diğerleri zayıftır. Acı çekenlerin yanında rahat yaşayanlar vardır. Yine de hayat adaletsiz değildir. Yaşamak bir tercih meselesidir. Epey uzun zamandır tecrübe ettiğimiz bu hayata güvendiğimiz için devam ediyoruz. Bir nedenselliği göremesek de benimsiyoruz. Her şeyin karşılığı olduğunu düşünüyoruz. Farklı dinler, diller ve felsefeler aracılığıyla farklı taraflarını tarif etmeye çalışıyoruz. Acıya ve rahatlığa razıyız. Kötülüğü iyilik var diye kabul etmişiz. Güçlüyü ve zayıfı birlikte seviyoruz.
Yeni Normlar ve Ben Merkezli Evren yazılarında bahsetmiştik. İnsan ihtiyacı kadar çalışır. Çabası sıkıntısını gidermek içindir. İhtiyacından daha fazla gelişmemiştir. Her insan ve her toplum isteklerini hayatı yapar. Asıl mesele ne istediğimiz, neyin hayalini kurduğumuz, neyin sıkıntısını çektiğimizdir. Çektiğimiz sıkıntı aslında düzeyimizi de belirler. Kimse fazladan gelişmez. Gelişme bir ihtiyaç sonrasında istekli bir çabadır. İhtiyaç ise yoksunluk, acı veya mağduriyet ile belirmiştir. Gelişmiş olan bir açlığı doyurmuştur, gelişmeyen o kadar da aç değildir. Yani insan kendi dünyasında yetkindir, gelişmedeki farklılıklar ihtiyaç farklılığıdır.
Toplumun ve bireyin bütünlük içinde olması mutlu olabilmesi için ön koşuldur. Modern hayatın depresif ihtişamı kapitalist düzenin bireyciliği yücelterek tarihin ve doğanın karşısında yer almasındandır. Batının sistematik hale getirdiği ve yaşam tarzıyla bütünleştirdiği bencillik başarı getirse de mutluluktan götürmektedir. Mutluluk her zaman bütünle barışık olmaktan gelir. Tabi, batının keyfinden bireyci olmadığı da söylenmelidir. Batı acılarla kavrularak bireyci olmak zorunda kalmıştır. Avrupa devletleri arasındaki rekabet onları gelişmek zorunda bırakmıştır. Bununla birlikte rekabetten ve acıdan azade yaşayan doğu rahat rahat geri kalmıştır.
Avrupa eski dünya diyebileceğimiz Mezopotamya ve iktidarın tek elde toplanabildiği doğu karşısında yeni bir dünyadır. Avrupa’nın parçalanmış yapısı, çok başlılığı ve çeşitliliği “rekabet ortamı” yaratmıştır. 16. yüzyılda Yaklaşık 6 milyon km²’lik Osmanlı(Türkiye) ve Ming(Çin) devletleri karşısında Avrupa’da 3 milyon km²’den daha küçük bir alanda 50’den fazla devlet mevcuttur. Üstelik derebeylik sistemi içinde devletler devletçiklere bölünmüş, yerel lordlar diğer lordlar ile çekişmek zorunda kalmıştır. Uzak bir ada toprağında gelişmeyen insanoğlu burada tehdit hissederek gelişmiştir. Bugünkü Avrupa’nın temeli rekabet dediğimiz acıdır.
Rekabet acı çektirse de ilerleme dediğimiz gelişmeyi sağlamıştır. Avrupa kendi içinde mücadeleler ile acı çekerek bugüne gelmiştir. Hemen yanı başındaki devletçik yeni bir savaş tekniği bulunca diğerleri de boş durmamış korkudan harekete geçmiş, üniversiteler kurmuş veya bilim insanlarına ayrı bir önem vermiştir. Almanya’nın üniversiteleri, Britanya’nın tüccarları, İtalya’nın şehirleri, Fransa’nın kültürü ötekinin üstüne çıkmak zorunda olan rakiplerce şekillenmiştir.
En büyük acıların sebebi diğer insanlardır. İnsan bireysel ihtiyaçlarından daha çok diğer insanlara yönelik hareket eder. En büyük gelişme diğer insanlardan üstün olmaya çabalamaktır. Burada Kierkegaard’ın üst düzeye geçiş olarak “acı” tanımını hatırlayalım. Acı gelişmenin belirtisi bile olabilir. Gelişmek isteyen kişi fiziksel bir organı geliştirmek gibi acı çekmek zorundadır. Gelişmek isteyen acı çekmeye hazır olmalıdır.
Sözün özü, “acı”içine sığdırdığımız sıkıntılar gelişmenin temelidir. Kimse ihtiyaç duymadan harekete geçmez. Gelişmenin ve farklılığın temeli farklı ihtiyaçlardır. Bu durum bireylerden çok toplumlar için daha rahat tespit edilebilir. Neden geri kaldık? sorusu böylece yanıtlanır. İhtiyaç duymadık. İhtiyaç duymak için ya toplum olarak büyük sorunlar yaşamamız gerekecek, ya da en büyük acı olan başkasına göre yaşamayı tercih edeceğiz. Yarışa katılırsak ilerleyebiliriz. Gelişme ve medeniyet işte böyle garip bir teşebbüstür ve iyi olup olmadığı filozoflarca her zaman sorgulanmıştır.
Meyveler yüksekteydi, uzadılar. Hayvanlar hızlıydı, hızlandılar. Doğa acımasızdı kelimeleri buldular. Kelimeler insanları bir araya getirdi, geliştiler, ancak asıl acı yeni başlıyordu. Bir araya geldikçe birbirlerine baktılar, kıskandılar. İnsana ulaşmak daha acılı ve zor oldu. Şehirler ortaya çıktı ve sosyal medya… Mutsuz bir çift mutluymuş gibi poz verdi. Cahilin biri en güzel kitap fotoğrafını çekiyordu. Bir molla Youtube abonesi kasıyordu. Instagram’da en popüler etiketler başarı, kutlama ve gelişmeydi.
Değerli Hocam; emeğinize ve gönlünüze sağlık. Yine güzel bir cümle ile finali yapmışsınız… Sizin yazınızdaki iki paragraftan aşağıya aldığım metin, anlatmak için yoğun uğraş verdiğiniz çalışmanızın, benim anladığım kadar özeti olduğunu ifade ederken, bıkmadan ve yorulmadan çevremde tanıdığım insanları gelişmeye yönlendirmek için yaptığım çalışmalara katkıda bulunan paylaşımınız için de teşekkürlerimi sunarım. En içten sevgi ve saygılarımla…
Hüseyin Avni Serter
E.YMM
“Gelişmek isteyen kişi fiziksel bir organı geliştirmek gibi acı çekmek zorundadır. Gelişmek isteyen acı çekmeye hazır olmalıdır.” ve “İhtiyaç duymak için ya toplum olarak büyük sorunlar yaşamamız gerekecek, ya da en büyük acı olan başkasına göre yaşamayı tercih edeceğiz. Yarışa katılırsak ilerleyebiliriz.”
Gayet güzel özetlemişsiniz. Aslında amacım kısa yazmak, lakin lafı uzatmayınca kıymeti olmuyor. İnsanlara aynı şeyi yüzlerce kez tekrar etmeden bir şey anlatmak mümkün değil. Türkçedeki mücadelemiz toplumun tepeden inen aydınlanmaya kapalı olması nedeniyle başarısız oluyor. Sizin gibi müstesna kişilikler yazıların ardındaki maksadı görüyor ve destek oluyor. Çalışmaya güç veren şey sizin gibi iyi insanların dilekleridir.