Dili çıkardınız mı insandan geriye ne kalır? İnsan diliyle bir kültür oluşturmuş ve her birey de bu kültürü dil sayesinde benimsemiştir. İnsana dair bir şeyden söz ediyorsak dil sayesinde, dil içerisinde ve dil özelliğindedir. İnsan söz konusu olduğunda dil harici bir şeyden söz edilemez. Dil sayesinde gelişmiş bir iletişime sahibiz. Dilin dışında davranamıyoruz. Ne yaparsak yapalım dile dahildir. İnsanca olan aynı zamanda dilseldir de; mutluluk, sevinç, gam, keder ne varsa öncelikle insan dilinin niteliklerini taşır. Çünkü dünyamız dil ile örülmüştür. Bizim hayatı yaşamada temel aracımız ve aslında hayatı algılama esasımız dildir.
Bir kişinin fiziksel yaşantısından ziyade, insan olmasından ileri gelen kültürel yaşantısından bahsettiğimizde dil çabasından da bahsetmiş oluruz. Bizi diğer canlılardan ayıran özellik dil ile gelişmiş bir iletişim kurmamızdır. Dilin önemi insan olmak anlamına gelen tüm kültürel faaliyetlere esas teşkil etmesindendir. Dil olmasaydı toplum halinde yaşantımız mümkün olmazdı. Büyük kitleleri bir araya getiren şey bir dile olan inançtır. Dildeki seslerin doğada bir anlamı yoktur, ancak toplum onların anlamını varsaymıştır. Bir kelime kendiliğinden anlama sahip değilken insanların uzlaşması ile anlam sağlanmıştır. Hayatta anlamlı ne varsa dil sayesindedir ve dil de insanların bir araya gelebilmesi, birbirlerine inanabilmesi ile mümkün kılınmıştır.
Hiç kimse tek başına insan değildir. Birey, uzlaşarak bir anlam dünyası yaratan insanlığın birbirine olan inancı sayesinde insan olma vasfını kazanır. İnsan olmak birbirimize inanmak ve bu inançla bir dil meydana getirmektir. Hayattaki her şeyi varsayımlarla isimlendirmek ve bu isimleri birbirimize kazandırmak tutumundayız. Dili insanlıktan çıkardığınızda kültür yok olacaktır, kültürel olmayan şeyler de doğadaki alelade hareketlerdir.
Dil insanın doğuştan gelen dil kazanma yeteneği sayesinde küçüklükte öğrenilir. Diğer canlılardan farklı olarak, insan dil öğrenmeye yatkın şekilde dünyaya gelir. Dil öğrenildikten sonra insanda yaşamaya devam eder. Toplumsal bir araç halindedir. Diğer insanlarla iletişimi sağlar. Bunun yanında düşünce de dilin bireysel kullanımıdır. Her ne kadar sesler ve anlamlar arası ilişki keyfi ise de günlük işlerin görülmesinde ortak bir çabayla uzlaşı sağlanmış, aynı şeyi anlamaya alışmışızdır. Bununla birlikte anlam arayışı içindeki felsefede bu keyfiyet epey sorun olmuştur. Bakınız: dmy.info/anlamin-anlami
Ayrıca Bakınız
- dmy.info/dil
- dmy.info/dil-nedir-tanimi
- İletişim Nedir
- Dil Felsefesi Nedir
- Dil Gelişimi
- Dilin önemi, neu.edu.tr
- Dilin önemi cu.edu.tr
- Geliş-Arrival(2016) filmini öneririm.
Kısa ve hoş bir yazı olmuş. Ama “Hiç kimse tek başına insan değildir. Birey, uzlaşarak bir anlam dünyası yaratan insanlığın birbirine olan inancı sayesinde insan olma vasfını kazanır. İnsan olmak birbirimize inanmak ve bu inançla bir dil meydana getirmektir.” düşüncesine nasıl vardınız merak ediyorum. Çünkü bu şekilde dar bir alana (insan)deneni yerleştirmek çok hatalı. Nice yazılara.
Yazı kısa olsa da buraya varmak epey uzun bir süreçtir. Dil ve anlam hakkında düşünmek felsefenin son zamanlardaki genel bir eğilimidir. Anlam aramak yerine anlamın anlamını sorgulamak esastır. Ben ise bu önermeleri verirken tek başıma değilim. Hem modern felsefe geleneği hem de her yerde her şeye inanan insanlık bu yazının sorumlularıdır. Biz insan olmaya inanıyoruz. İnandığımız için insanız. Belki tüm canlılar böyle, ancak kesin olan şey, insan olmaya dair her şeyin inanç ile kurulmasıdır. Anlam bir inançtır. Anlam arayışındaki insanın sorunu da inançlardır.
Murat bey benim asıl takıldığım cümle “Hiç kimse tek başına insan değildir” cümlesi. Bu cümlede insan kavramını sosyal bir kavram olarak mı kullandınız? Yoksa tamamıyla bir bireyin (tek başına) insan deneni yani kendine içkin olanı hiç bir zaman anlayamayacağını mı söylediniz?
Bence toplumsal canlı olmak birlikte bir anlayışa sahip olmak anlamına geldiğinden ikisini de anlayabiliriz. Tek başına ne insan olunur, ne de insan anlaşılır. Tabi bu dediklerim eleştiriye açıktır.