Dünyanın en yalnız insanı cevabı olmayandır. Herkesin birbirini tükettiği bir dünyada tüketilecek bir cevaba sahip olmayandır. Herkesin her şeyi çözmüş gibi davrandığı bu dünyada sorunları olandır. Kimsenin soru sormadığı zamanlarda soru sorandır. Kesinliğin olmadığını fark eden ve kesinlik üretmeyendir. Diğerlerinin varsayımına katılamayan, öyleymiş gibi yapamayandır.
Öyleymiş gibi yapamayıp yalnız kalandır. Doğru pazarlamak yerine daha doğruyu arayandır. Yolu biliyormuş gibi yapmayandır. Aslında yolun bile yalan olduğunu fark edendir. Dünyanın varsayımlar üzerinde yaşadığını görendir. Daha da yalnızlaşması insanlara da göstermesindendir. İnsanlara yalanlarını gösterdikçe yalnızlaşır. Kimsenin sormadığını sormak yalnızlaştırır. Tüketecek bir cevabı olmayanı kimse sevmez. İnsanların ilgilendiği şey sadece onlardan olup olmadığınızdır. Bu da cevaplardan anlaşılır.
Her ne kadar sahip olduğumuz yanıtlarla kişilik edindiğimiz düşünülse de, aslında yanıtlarımız bizi sadece bir grubun içine yerleştirir. Bu dediğimiz önceden beri vardı, ancak bunu aşmamız gerektiğini kavrayamadık. İnsanlığın gelişimi durdu ve hazırdan yemeye başladık. Çağımızda kişilik bir marka olup çıktı. Artık hepimiz birer ürünüz ve cevaplarımız da markalarımız haline geldi. Başkasına göre yaşamak, anlamsız rekabet ve bununla süregelen tüketim kültürü ile yok oluşa koşmaya başladık.
Cevabı oluşturanın soru olduğunu görmezden gelip sormadan yaşamaya çalışıyoruz. Hazır cevaplardan birini alıp benimsiyor ve çevremize de arz ediyoruz. Belki sormaktan hoşlanmıyoruz, ancak acı olan soranları hoşgörmeyişimizdir. Belli bir çerçeveye yerleştiremediğimiz insanları ötekileştiriyoruz. Bize uygun bir cevabı yok diye dışlıyoruz. Herkesin katı ve dar kalıplar içerisinde olmasını bekliyoruz. Ancak insan olmanın bunun tersini gerektirdiğini de gözden kaçırıyoruz.
İnsan farklı olandı. İnsan doğadaki yalnızlığını sorular sorarak paylaşandı. Ne var ki bu gelişimi sürdüremedik ve hatta tersine bile döndürdük. Ürün olmaya evrildik ve markamızın reklamını yaparak kendimizi en iyi şekilde satmanın peşindeyiz. Markalarımız, yani dışarıya verdiğimiz cevaplar hazır, seri üretim olmaktadır. Seri üretimin faydalı olduğunu düşünsek de aynen kaynakların sınırlı olduğunu unutuşumuz gibi cevabın da kaynağa ihtiyaç duyduğunu unutmaktayız. Toplum yok oluşa sürüklenecek kadar hazır cevaplarla yaşamaya başladı. En kötüsü de soru soranların reddedilmesi idi.
Bu dediğimiz yerel ölçekte değil insanlık olarak düşünülürse daha iyi anlaşılır. Bırakın soru sormayı, farklı olmak bile katlanılmaz hale geldi. Doğayla barışık yaşayanları, yerlileri, küresel düzenin parçası olmayanları ötekileştirdik. Çağdaş tüketim toplumunda markası olmayan insanı yalnız bıraktık. Bir kalıba sokamadığımız ve aslında tek umudumuz olan soru soran insanı dışlamaktayız. Hazır cevaplarımızla aslında farklı birer birey olmayı bırakıp kutusunun içindeki hazır ürünler olduğumuzun farkında değiliz. Sadece tüketilene kadar çok farklı olduğumuzu sanacağız.
gercekten çok güzel bir yazı olmuş severek takip ediyorum
Felsefe, psikoloji, konularında mutsuzluğuma karşın anlam arayışımda blogunuzla karşılaştım , çok başarılı , çoğunlukla objektif yazılarınızı okudum, site yapısı kitap indeksi gibi olmasada karışık konuları okudum. Sağolun böyle bir site kurduğunuz için , fakat hala mutsuzum hala çözemedim , hala intiharın kenarımdayım. Hala arıyorum umarım çizgiyi geçmeden bulabilirim.
Merhaba, iltifatınız için teşekkürler. İntiharın hayatı terk etme isteği değil hayata yönelik bir istek olduğunu düşünüyorum. Kişinin başkalarına yönelik bir tasarımını, yahut söyleminin güçlenmesini sağlıyor olabilir. Kişi o anında intihar etmiyorsa bunu düşünerek kafasını karıştırmamalı ve kendini bu vehimle intihara mecbur bırakmamalıdır. Belli bir yaşa erdikten sonra Avrupa’daki gibi düşkünleşmeden yardımlı intihar etme seçenekleri hariç tabi.
“Bu da geçer ya hu “ sözünü çok severim, fakat milyarlarca insanın da yaşadığı geçici yada kalaıcı maddi manevi zorluklardan ziyade, bireysel olarak hedefsizlik, amaçsızlık ile dünyanın işlerine yüz çevirmek.Fakat düşmene müsade etmiyorlar , aile yada iş çevren seni itekliyor, sürüklüyor. Zoraki bireysel çaba ile de kaliteli yaşam mümkün olmuyor. sahip olmanın verdiği sorumluluk ,iş aile çocuk fakat sahip olunan şeyler sürdürebilir çaba, mücadele zor. Az şeye sahip olarak suya sabuna dokunmadan belkide yaşamı heba etmek. Belkide tüm dünyada piramitin üstlerine yakın imkanlara sahipken, hiç bir şeye sahip olmamanın verdiği kayıp. Bu tercih, sahip olduğun şeyler çoksa , düzende sana sahip oluyor. Korumak için vahşi yada insanca mücadele. Akıllı düşünene kadar deli dereyi geçermiş. Anlam aramak mantıklı mı, yoksa çözen olmadığı için ömrü boşuna harcamak mı? Anlam yok mu , yada aramak hastalık mı,bireysel sorun mu? Ne bildiğimi bilmiyorum , bilmemek , aramamak daha mı mutlu ederdi. Umut yitmiş değil. Başarılarınızın devamını dilerim
Belki de hayat güzel, iyi, keyifli olsun diye tecrübe ettiğimiz bir şey değildir. Beklentilerimizi gözden geçirmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Bir şey bulmak değil de, şüphede kalmak daha faydalı olabilir. Teşekkürler, dileklerimiz karşılıklı.
Azerbeycan-Turkiye
Selam, Böyle gel git yaşamanın sonunda önce psikolog sonra pskrtriste giderek 50 mg ilacımı 45 gündür kullanarak, mutluluğa değil ama , huzura kavuşmanın gevşekliği ile yaşama devam. Çokta şey yapmamak gerekiyormuş 😅. En az 6 ay rahatım sonrası Allah kerim. Selamlar