Hedeflerinin yanında hayatı ufacık kalıyordu. Bu adamın hedefleri dünyaları aşıyordu. Herkes akşama ne yiyeceğini düşünürken bizimkinin aklı havadaydı. Gerçekten havadaydı, evrenin ardında ne olduğunu merak ediyordu. Küçücük dünyamızda bir kişinin önemi nedir? diyordu. Kişi nedir falan da diyordu. Hatta bir ara bir kişi olmadığını düşündü. Sadece bir yanılgıdan ibaret olduğunu, önemsiz olduğunu sandı. Daha sonra reklamlar girdi araya. Reklamlar insanın önemli olduğundan bahsediyordu. Şirketler onun hakkında bu kadar kaygılıyken bizim adan önemsizliği unutuverdi.
Dünyayı değiştirmeye uğraşmıyordu. Zaten değiştirmişti. Hayatı bambaşka şekilde yaşıyordu. Onun gözünde dünya değişikti. Farklı şekilde duyuyordu. Dışarı çıkınca havalı durmaya değil, havayı duymaya çalışıyordu. Kınamak ya da hoş görülmek kaygısında değildi. Hayata bakınca nesneler değil hayatlar görüyordu. İnsanların hep güzel tarafına dikkat ediyordu. Güzelliğin de kalıcı olanını arıyordu. Adamların ya da kadınların altında ne var diye düşünmüyordu. Onun derdi hayatı duymaktı. Bir araya gelmiş sayısız varlığın dansını seyrediyordu. Arada bir dansa katılsa da aslında izlemekten keyif alıyordu.
Basit birisi onu dinsizlikle suçladı. Namaz kılıyor ama sünnetler eksik dedi. Sıradan birisi onu asosyal olmakla itham etti. Kendi başına ne çeviriyor orada dedi. Kalabalıktan birileri onu kalabalığın dışında olmakla eleştirdi. Zengin biri fakir olmakla, fakir biri de zengin olmakla suçladı. Geveze biri suskun olmakla, sessiz biri de çok konuşmakla itham etti. Düşüncesiz biri çok düşünmekle, düşünceli biri de basit olmakla eleştirdi. Uzun olan kısa diye, zayıf olan şişman diye, renkli giyinen renksiz diye, yürüyen duruyor diye yaftaladı.
Hayat etrafındaydı. Sadece kulak vermesi gerekiyordu. Adamın bazı şeyleri gözardı etmesi bir zaruret olabiliyordu, sonuçta ardında başka bir hedef vardı. Çok büyük bir amaç uğruna küçük fedakarlıklar yapılabilir miydi? Mesela kocaman bir hayatı görmek için bir kişi feda edilebilir miydi? Bizim adam bir kişi olmaktan vazgeçti. Biri olmamaya razıydı. Anlamak için küçük birini vermeye razıydı. Önemliliği unuttu. Kendini verdi, hayatı aldı. Artık boş zaman diye bir şey yoktu, her yer ve her zaman düşünce doluydu. Düşündü.
Sonra zil çaldı. Adam duymadı. Bir şeylere dalmıştı. Hayal desen değil, rüya desen hiç değil. Bazı öğrenciler izin aldı çıkmak için. Bazı artistler çoktan çıkmıştı. Adam aldırmadı. Sınıftan çıkarken bir üzüntü duydu. Olur olmaz terimler öğreterek çocuklara yük bırakmış gibiydi. Çocukların terimlere mi ihtiyacı vardı? Belki biraz hayal gücü iyi gelecekti, ama müfredat el vermiyordu. Müfredatın hiçbir yerinde hayal yoktu. Müfredat çok gerçekti.
Adam dışarı çıktı. Dışarı baktı. Bahçedekilere değil bahçedeki hayata göz attı. Herkesin anlamını merak etti. Herkesin her an yaptığı bir şey olmalıydı. Herkeste ortak olanı aradı. Aradı, durdu. Arkadan ona seslendiler, duymadı. Bazen ufak aptallıklar yapıyordu, ama büyük bir hedef için böyle şeyler mazur görülebilir. Ne de olsa derdi bir kişiyi değil, dünyayı duymak. Dünyayı duymak için kulaklarını tıkayabilir. İşte bazen aptallıklar yapması böyle bir nedenledir. Bazen saçmalayabilir, bazen saçma bile olmayabilir. Güzel insanlar onu bu zamanlarda affetmelidir. Özellikle de bir tanesi onu hoş görmeye direnmemelidir.
Güzel anlatmışsın.
Hayat bir resime benziyor.Kimi resimdeki ağacı görür kimi suyu, kimi otu böceği görür.Felsefeyele ilgilenenler bunların hepsini birden gördüğü gibi,,bu resimi kim koymuş amaç nedir bunu görmeye çalışır.Zaten asıl görmesi gerekende budur.
Sahip olduğumuz ya da öyle olduğunu sandığımız her şey kalıcı olmadığından
asıl görmemiz gereken,hayat neden vardır insanoğlunun amacı nedir sorusudur.
istisnasız hepimizin hayatında eger sahip olsaydık,hayatımızın tam ve bütün olacağına inandığı bir şeyler vardır.Bu eksikliğin sevgi,sağlık ve ya maddi konularda olması okadar da önemli değildir.Bir şeyin noksanlığını hissetmek ruhsal gelişime işaret eder bunun daha da ötesinde bir çoğumuz gerçekten kim olduğumuzu bilmemize izin verecek ruhsal farkındalıktan yoksunuzdur.
Öyleyse kimiz biz?
Bizler yüzeyde bir rol oynarız.Derinlerde ise madde dünyasında deneyim kazanan ruhsal varlıklarız.Bu deneyimi egomuz sayesinde gerçekleştirirz.
Ego; bizim kendimizi algılayış şeklimizdir.Gerçeklik algımızın bireysel duruşunu adapte eden fonksiyonumuzdur yani BEN kavramımızdır.
Hepimimiz farklı egolara sahip olduğumuzdan hayatı da farklı şekillerde deneyimleriz.
Hayatdaki amacımız kendimizi keşfetmektir.O hep istediğimiz hayata sahip olmak ise kendimizi keşfetme sürecinin bir parçasıdır.
Güzel yorum, böyle katkılara ihtiyacımız var.