Bir öğrenci yüzlerce video oyunundaki hikayeyi, işleyişi, karakteri bilir. Oyunları araştırır, oyunlarda çözüm üretir ve hayatının en büyük emeğini oyunlarda tüketmeye hazırdır. Sonuçta oyunlar hakkındaki bilgisi kitaplara sığmaz, ancak en basit eğitim bilgisi dahi aklında kalmaz. Okuldaki bilgiyi sınava kadar tutan özverili öğrenciler sınavdan sonra unutur. Çoğu öğrenci ise bizim erdem ve hikmet dediğimiz bilgileri unutmaya ayrıca bir çaba harcar.
Tek sebep yanlış sunum. Eğitim medeniyetten önce hayat bilgisi olarak sunulmuştur, vahşi doğada uygulamalı ve gönüllü kazanılmıştır Kültür detaylandıkça, uzmanlık arttıkça sadece meraklıları almaya başlamıştır. Çağımızda ise ilgili- ilgisiz herkese bilgi yüklemeye çalışıyoruz. Üstelik ilgi gösterecekleri şekilde değil, vahşi atalarımızı şaşırtacak ölçüde hayatla kopuk şekilde. İnsanlara öğrenmek için sebep vermiyoruz. Sunulan şey iyilik olsa bile yanlış sunumdan kaybediyoruz. Hayat bilgisi olarak sunmuyoruz.
Sunum farkı ile ilgili yakın ve şaşırtıcı bir örnek var. Mevlana batı medeniyetinde en çok okunan ve benimsenen Müslüman düşünürdür. Müslümanlar kötüdür, ama Mevlana her yerde okunur ve paylaşılır. Mevlana ve onun İslam anlayışı herhangi bir misyonerlik faaliyeti olmadan sadece sunum farkı ile kendiliğinden yayılır. İçimizde sunum farkına dair ilginç bir örnektir. En güzel şey bile kötü sunulursa kötüdür. Yine, kötülük sadece sunum ile iyilik gibi yansıtılabilir.
Garip bir soru var. Öğrenciler hayatlarına faydalı bilgilerden, eğitimden nasıl nefret edebilirler? Hepimizin hayatında okul büyük bir sıkıntıdır. Eğitim zorlamadır. Sıkıcı bir yanı her zaman olacaktır. Ancak sunumdaki yanlışlıklar giderilse, önce öğrenme ihtiyacı ve sebep verilse, öğrenme kalıcı olabilir.
Daha önce sunum yapan, topluluk karşısında konuşan herkes bilir ki önce dikkat çekmek gerekir. İnsanlara bu bilgiye neden ihtiyaç duydukları gösterilmelidir. İnsanlara ihtiyaç duyurulmalıdır. Yazılarımızın başında en büyük ihtiyacın hayatı anlamak olduğunu söylemiştik. Bunun için felsefe disiplininin de temeli olan merak ve şüphenin aşılanması tek yol gibi görünmektedir.
Kalabalığa sunum yaparken onların kafalarını karıştırmak, şaşırtmak, soru sordurmak, sunumun kalanını merak ettirmek ve kendi bildiklerinden şüphe ettirmek için yaptıklarımız eğitimin esasını oluşturmalıdır. Merak oluşturduktan sonra kültürün sunumu, eğitim, daha başarılı olacaktır.
Nasıl ki insanlara ekrandaki bilgileri okumak başarılı bir sunum sayılmıyorsa bilgileri veren okul da başarılı olamaz. Soru sorduran, merak ettiren bir temelden sonra sorun tabanlı, çözüm üreten bir anlayışla eğitim verilmelidir.
Çağımızda bilgi vermenize ihtiyaç yok. Bilgi her yerde! Bunu işlevsel hale getirmek, çözüm üretmek asıl sıkıntı gibi. Bilgiyi sunacaksanız insanların işine yarayacak şekilde, sorun temelli sunmalısınız. Hayat bilgisi yapılmayan bilgi unutulmaya mahkumdur. Sadece bilgi vermek eğitim değil zaman kaybıdır.
Okulun verdiği bilginin neden kalıcı olmadığını sormuştuk. İhtiyaç yok da ondan. Bilgi çağında, bilgiye kolay ulaşma çağında insanları zorlamamalıyız. Bu kadar bilgi ile ne yapacağımızı sorgulamak, hayata uyarlamak ve bilgiyi tecrübeye dönüştürmek asıl sorunlarımız olmalı. Oyun gibi bilgi gerektirmeli ve bir çözüme yönelik olmalı. Oyun gibi sorun çözmeli. Hayata dair olmalı. Bilgi hayat bilgisi olmalı.
Zorlama eğitim modeli hiçbir varlıkta işe yaramaz. Zirâ, hayvanların eğitimini ele alırsak; onların eğitimleri sadece tekrarlama, istikrar ve ödül üçgeninde oluyor. Yine ortada zorlamadan ziyade çıkar ilişkisi mevcut ki sonunda eğitilmeye çalışan istediğini alıyor. İnsanlarda ise öğrenme için zor şartlar bir etken ve çıkar ilişkisi de bir yere kadar etkilidir. Sınav sonunda iyi puan almak, iyi bir okul iyi bir üniversite,iyi bir kariyer vs. sürer gider. Ama bu kişinin gerçekten öğrendiği anlamına gelmez. Sadece beynine başkasının bilgisini kopyalamış olur. Bu da yanlış bir eğitim biçimi. İnsanın bilgiye aç olması ve 7/24, 365 gün öğrenmesi gerekir. Günümüzde yapay zeka için, nasıl kendi kendine öğrenme süreci ve sürekli öğrendiklerini tazeleme yöntemi uygulanıyorsa,demek ki bir işe yarar yöntemdir. Bugün bireyin okul da veya okul dışı bilgi üretme kâbileti kazanma ve henüz bulunmamış şeyleri başarması gibi başarılar, tamamen kendin için öğrenme ve toplum için öğretme metoduna bağlıdır. Buna herşeyden ders çıkarma da diyebiriz. En bilinen ”Çok gezen mi, çok okuyan mı bilir? sorusu ile de bağdaştırabiliriz. Sürekli eski bilgilerin,deneylerin ve buluşların günbegün değiştiği bir çağda, günübirlik kendin ve toplum için öğrenme ve öğretme yöntemi benimsenmelidir. Ezberci eğitim ve medya ile gerekli gereksiz bilgiyi göze sokma da bireyin tembelleşmesine yol açan çağın hastalığıdır. Bilgi kolay bulunduğu için değer görmüyor olabilir,fakat o bilgiyi, öğrenmek zamandan feragat gerektirir. Bilgi ne kadar değerli olsa da, değeri bilinmeyen şey de zamandır. Zorlama eğitim insanların zamanından çalmaktır. Bu sebeple bilgi ve eğitim sadece isteyene verilmelidir. Tüm bu fikirlerime; eğitim isteyenlere sunulan ekomomik ya da sistemsel(sınavlar vs.) elemeler, mezun olduğu kariyeri yapmayanlar ve yaptığı işten memnun olmayanlar doğru bir örnek olacaktır.