“Bugün gideceğim” der çoban; “yarın gideceğim” der çobanın çocuğu. Gideceğim “gideceğim” demektir ve zaman geçer.
Sümer atasözü
Yapılması gereken bir işi neden yapmıyoruz? Çalışmak gerektiğini bildiğimiz halde neden duraksıyoruz? Gerekli olanı yapmamanın, özellikle de yükümlü olduğumuz davranışları gerçekleştirmenin bir bedeli, yaptırımı olduğunu gözden kaçırıyor muyuz? Diğer hayvanlardaki gibi “beden bütünlüğüne tehdit ve bedensel acı” yaşamadığımız durumlarda aksatmak daha kolaydır. İnsanlık kültürü içinde de çalışmanın çok da bir şey getirmediği, gerektiği kadar ürün almayacağımız durumlarda işlerimizi aksatabiliyoruz. Bazen gerçekten de attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değmiyor. Yalnız ya gerçekten gerekli olanlar?
Hedefinizin artıları şimdi meşgul olduğunuz davranışın artılarından fazlaysa çalışmalısınız. Yine de çalışmıyorsanız ya hedefi gözünüzde canlandıramıyorsunuz ya da hedefin şimdiki yaptıklarınızdan daha büyük bir artısı olduğuna inanmıyorsunuz demektir. Hedefin net bir canlandırmasını, kazanımlarını dile getirmeyi deneyebilirsiniz. Artılarını ve eksilerini taraf tarafa yazabilirsiniz. Hedefinizin getirilerinden çok memnun değilseniz ya da ikna olmamışsınız başka hedef belirlemeli ya da hedefe başka gözle yaklaşmalısınız. Hala çalışamıyorsanız sizi oyalayan, ertelemenize sebep olan bazı memnun olduğunuz meşguliyetler olabilir. Bunları elemeden çalışamazsınız. Hoşunuza gitmese de insan olmak ve bilinçli olmak, memnuniyeti ertelemekle doğru orantılıdır.
Hayat dedikleri çoğumuz için uzun bir ertelemedir.
Henry Miller
Ertelenmiş Memnuniyet
Ertelenmiş memnuniyet, bir amaç uğruna çalışıp şu anki rahatından feragat ederek ürününü sonra almaktır. “İrade” kavramıyla doğduran alakalıdır ve aklın en büyük işaretlerindendir. Akıl derken “entelektüel olmak, zihinsel olmak, mantık dediğimiz olguları bağlama yetkinliğine sahip olmak”tan bahsediyorum. İş, ödev, yükümlülük gibi daha sonra karşılığını alacağımız fiiller için böyle bir yetkinlik gereklidir. Nasıl bir yetkinlik olduğunu evrimsel tarihten örnekleyelim.
Bilincin ilk işaretleri ilk hücrelerde enerjiye(güneş ışığına) ve ilk organizmalarda gıdaya(ava) mekanik, etki-tepki şeklinde yönelme kabiliyetiyle ortaya çıkar. Bu ilk canlılar çevrelerinin farkında değilken çevrelerinin farkında olan makro organizmalar türemiştir. Daha sonra hayvanlar giderek “seçim yapmaya, mekanik olmaktan çıkıp sorumluluk(karar) almaya” başlamıştır. Özellikle memelilerde ve bunun içinde de primatlarda av ve yemek olmasa bile bunun olacağını bilme, avı görmesen de bunun sürekliliğine yönelik hareket etme gibi bir bilinç gerçekleşmiştir. Bilinci bu şekilde anladığımızda insanı zirveye koyabiliriz. Hemen karşılığını almayacağı halde 20-25 yıl eğitim gören, elle tutulur bir somut getirisi olmasa bile bir hedef uğrunda emek veren insan en iradelisidir diyebiliriz. Bu konuda şu animasyonu izleyebilirsiniz.
Erteleme düne yetişmeye çalışma sanatıdır.
Don Marquis
Davranışlarını Kontrol Etmek
İnsan olmak ve bilinçli bir canlı olmak doğada sürüklenen bir nesne olmaktan çıkıp bir “özne” olmaktır. Özne dış etkenlerin kontrolünde sürüklenen bir araç değil kendi iradesini ortaya koyabilen bir karar vericidir. Özne olmak için bilinçli, üstün canlı olmak; anlık tepkiler yerine muhakeme edilmiş, kontrol edilmiş olanlarını vermektir. Öte yandan özgürlük, yani istediğini yapabilmek de sorumluluk almak, bedel ödemekle birlikte gelir. Özgür olmak her zaman bir şeylerden özgür olmak anlamında kullanılır ve karşılığı olmadan bunu yapabileceğini sanmak büyük bir cahil cesaretidir. Bedeli olmadığını sanmamak gerekir, Eylemlerimizin ve düşüncelerimizin bir karşılığı olmadığını sanmak ilk ve en büyük yanlıştır. Tersi için de kanıt yoktur, bu yüzden askıda bırakmak gerekir.
Özne olmak, bilinçli olmak sorumlu olmaktır ve bunu bilmek de bilmediğini fark etmekle gelir. Bilmediğini fark ettikten sonra hileden ve bilmişlikten kaçınıp daha iyi davranışlar bulabiliriz. Ne var ki davranış değişikliği sağlamak kolay değildir. Her şeyin bedeli vardır. Davranış değişikliğinde zorlanıyorsanız bazı teknikleri deneyebilirsiniz. Öncelikle kuruntularımızdan, önceden getirdiğimiz- eleştirilmemiş saplantılarımızdan kurtulmak gerekir. Sadece kendi inançlarımıza dayanan akıl yürütmelerde yanlış bilgi üretir ve yanlış davranış gösteririz. Birey öncelikle “bilmediğini, bilemeyebileceğini” fark etmelidir. Bunu fark etmeden değişim ve özellikle de gelişim olmaz.
Örneğin zamanı anladığımızı varsaymamalıyız. Geleceğe yaptığımız yatırımın(memnuniyeti ertelemenin) etkisinin olup olmayacağını bilmiyoruz. Üç boyutlu bir uzayın iki boyutlu bir düzlemde anlaşılamaması gibi zamanı da çizgisel ve indirgenmiş şeklinden başka düşünmek gerekir. İnsan zaman konusuna geldiğinde basit bilinç düzeyindeki canlılar gibi indirgemeci-sınırlı oluyor. Zaman boyutunu kafamızda canlandıramıyoruz. Erteleme dediğimiz şeyin sadece bir erteleme olmadığını, “şu an” dediğimiz şeyin de sadece o andan ibaret olmadığını gözden kaçırıyoruz. Bu halde erteleme sadece bir sonraya bırakma değil, bir karakter meselesi de olabilir. Bu soyut tartışmanın tam olarak anlaşılamadığını biliyorum. Vurgulamak istediğim şey, “anladığını sanmamak, bilmediğimizin farkına varmak” Çünkü çoğu gerekli iş uyanıklık yüzünden yapılmıyor. Uyanıklık diye sandığımız davranış da bizim asıl cezamız olabiliyor. Bunu anlamak için iki boyutlu düzlemdeki bir çöp adamın üç boyutlu bir karakteri hayal etmesi gibi bir hayal gücüne sahip olmak gerekir. Kaldı ki zamandan farklı boyutlar da vardır. Bize kalan, şu an yaptığımızı çıkarımıza sanmamak ve mümkünse şu anı “sanmamak”tır.
Doğrusu, hayatı ertelenebilecek her şeyi erteleyerek yaşıyoruz belki de derinlerde bir yerde ölümlü olduğumuzu ve er ya da geç tüm insanların her şeyi yapacağını ve bileceğini biliyoruz.
J.L. Borges
Davranışlarınızı değiştirmekte zorlanıyorsanız bu iki mekaniği hatırlamak yardımcı olabilir.
1. Hedefin, yaşanacak memnuniyetin canlandırılması: Herkes bir hedef için çalışır ve o hedef ufukta görünmüyorsa çalışma kesilecektir. Canlandırma, rasyonelleştirme, planlama ve temellendirme ile hedefin göz önünde tutulması sağlanabilir.
2. Hedefin getireceği memnuniyetin içselleştirilmesi ve meşgul eden diğer memnuniyetlerin değiştirilmesi: Şimdiki memnuniyetten feragat etmenize değecek bir memnuniyet veya en azından bunu gösterecek bir bakış geliştirmelisiniz. Eğer şimdiki memnuniyetten vazgeçemiyorsanız bunu hedefinize yönelik çalışmanın ödülü olacak şekilde parçalara bölebilirsiniz. O zaman o ödülün de kıymeti artacaktır. Eğer bağımlılıklarınız varsa bunların yerine başka uğraşlar koyarak, hedefinize faydalı bir uğraşla doldurarak da bu tutumunuzun işinize yaramasını sağlayabilirsiniz.
Tanrı tövbenize bağışlama sözü vermiştir, ama ertelemenize bir yarın daha vermeyecektir.
St. Augustine
Sonuç
Anlık memnuniyetten vazgeçmek herkesin yapabileceği bir şey değildir. Hatta bu yüzden “her yerde bilgi, İnternette dolu kurs-eğitim varken” okullara yazılıyor, sınavlara giriyor ve kendimizi mecbur bırakıyoruz. Bunun için büyük bir irade göstermek ve tutarlı davranmak gerekir. Çalışmak gerektiğini bilmek iradenin işaretidir ve iyi bir başlangıçtır. Bunu biliyorsanız gerisi temellendirmelerinize kalmıştır.
Yalnız hayatın tümden çalışmaya adanması günlük hayattan kopmaya neden olmamalıdır. Çalışmanın ufak aralarla veyahut çalışmamanın da sağlanmasıyla kontrast kurularak yapılması ruh sağlığı için önemlidir. Ayrıca oyun ve çalışmanın birlikte olması halinde bu ikisi birbirini de daha değerli ve verimli kılacaktır.
Bir işi yapmak mecburi ise şu soruyu sormalı “öyle bir yol bulmalıyım ki hem işimi yapmamı hem de memnuniyetimi sağlamalı.” Bu bakışta gelecekteki bir rahatlık için şimdi yoğun çalışma yapmak veya duruma göre çalışmaları küçük parçalara bölüp kendini ödüller ile koşullandırarak hem çalışmanın ödül imkanı olması hem de ödüllerin çalışma kontrastında daha keyifli olmasını sağlamak mümkündür.
Gerekli olanı hemen yapılır, yapılmalıdır. Düşünerek kendi yankı çemberinde kendi sesinle mücadele etmek gerekli-doğal-olağan işlerde pek olumlu katkılar üretmez. Kendini alıp çalışmanın başına oturtmak ve o gereklilik için çalışmaya başlamak, basit işlerde düşünmeleri- kendi kendine konuşmaları dindirmek gerekir. Ertelemek biraz da kendi kendine fazla konuşmaktan kaynaklanır.