Gerçek: var olan, doğal olan anlamında kullanılır. Farklı anlamları içinde barındırır. Varlığı inkar edilemeyen, olgu durumunda olana gerçek denir. Yan anlam olarak: yalan olmayan, doğru olan, aslına uygun olan, sahici, temel, başlıca, doğal anlamlarında da kullanılır. Realite, hakikat, aktüel, sahi, asıl sözcükleriyle yakın anlama sahiptir. Günlük dilde var olanı nitelemek için kullanılır. Yok olandansa, mevcut olana gerçek denir. Ancak dilde, felsefede ve günlük hayatta gerçek tanımının göreliliği sergilenebilir. Bir kere sözcüğün kesin bir şeyden bahsetmediğini, gerçekliği göstermekten ziyade, gerçek sözcüğünün “bir” şeye işaret edemeyeceğini belirtmeliyim. Bunu doğruluk yazımızda daha önce sorgulamıştık. Bu tartışma için bakınız: dmy.info/dogruluk-nedir
Bir şeyin gerçekliği, o an fiilen var olması demektir. Fiili, yani eylemsel var oluş, maddi dünyaya ait olmak demektir. Yani bir görüntü veya hayal gibi iç dünyaya değil, duyulara ve dış dünyaya hitap etmektedir. Bu da bizi varlığın niteliklerini sorgulamaya yöneltir. Bu söylediğimiz günlük hayatta kullandığımız gerçek tanımıdır. Hayali olmamak, maddi dünyaya ait olmak gerçeğin özelliği ise insanın gerçekliği sorgulanmalıdır. İnsanı insan yapan düşünceleri, gördükleri, hayalleridir. Bakınız: dmy.info/dusunce-nedir & dmy.info/hayal-nedir
Bir düşünce gerçek değil midir? Kesin bir gerçek tanımına göre olmayabilir. Ancak tanımı biraz genişlettiğinizde, her şeyi gerçek tanımına dahil edebiliriz. Genel anlamda, en önemli ölçüt olan, “var olma”, gözlemlenebilme özelliğiyle ilişkilidir. Düşünceleri de kattığımızda, “anlaşılabilirlik” ölçütü öncekinin yerini alıyor. Bir düşüncenin gerçekliğinden gerçek hayatta pek ala bahsedebiliyoruz. O zaman “anlaşılabilir” olmanın daha kapsayıcı bir tanım olması muhtemeldir. Yalnız bu genişletmenin sonu gelmeyecektir. Çünkü kavrama, anlama ölçütü bir “gerçek” ayrımını gereksiz kılacaktır. Düşünce gibi kavranabilen şeyler gerçek ise, gerçek olmayan nedir? Düşünülemeyen mi? Buna dair bir şey söylenebilir mi? O halde gerçek tanımına neden ihtiyaç vardır?
Bu gerçek, başta da bahsettiğimiz gibi, “bir” gerçek değildir. Gerçeklerden biridir. Bahsettiğimiz düşünce ve maddiyat gerçekliği, var oluşsal bir tartışmadır. Halbuki gerçek sözcüğüne sığınmış birçok anlam vardır. Felsefi sorunları “varlık nedir” adlı yazıda irdeleyeceğiz. Burada ise, günlük hayatta sorun yaşadığımız “gerçeği” tartışalım.
Gerçeğin günlük hayattaki tanımını şöyle yapıyorum:”aldatmayan” Zamana ve mekana göre gerçek tanımı değişir. Ancak hepimizin hayattan talep ettiği bir gerçek paydası vardır. Gerçeği isterken bizi aldatmamasını, kandırmamasını isteriz. Ortak gerçek anlayışı budur. Bir şey genel geçer gerçek olmasa bile, gerçek kabul edilebilir. Bu, işe yarayabilir, uzun bir süre kabul edilebilir. Gerçek de, diğer nitelemeler gibi bir uzlaşı ürünüdür. Ancak yanlış dahi olsa, ondan beklenen özellik: “kandırmaya yönelik olmayışıdır” İnsanın gerçeklik imkanı da bununla sınırlıdır. Uzlaşı ile belirlenen bir şeyin kesinliğinden söz edilemez. Dolayısı ile kesin bir gerçeğe ulaşılamaz. Bizim yaptığımız,: bireylerin gerçeğine uyacak ve en az sayıda insanın aldatıldığını düşüneceği bir uzlaşı oluşturmaktır.
Gerçeğin imkanını başka bir yazıya bırakıp örnekle bitirelim. Ekranda görüntüler izleyen bir bebeği düşünelim. Bunları gerçek sanıyor, ona dokunmaya çalışıyor. Hayvanlar da öyle. Herhangi bir maketi, görüntüyü canlı sanıp, gerçekmiş gibi davranıyorlar. Onlar için gerçek budur. Görüntüdür. Çünkü farkında değillerdir. Televizyon görüntüsünün elektriğin bozulmuş şekli olduğunu anlayamazlar. Onlar için gerçeğin imkanı görüntü ile sınırlıdır. Hazır bulunuşluk ve bilgi olmadan fark edemezler.
Buradan da bilmeyen insanın başkasının gerçekliğini yaşayacağı tespitini yapabiliriz. Bilmeye çalışmayan, bilgisi olmayan biri için gerçeğin önemi yoktur. Ancak bir gerçeğin parçasıdırlar. Başkasının onlar için ürettiği gerçeğin. Eğer görüntülere aldanırsak gerçeği talep bile edemeyiz. Görünenin ardına bakmak, öğrenmek ve merak etmek bizi kötü niyetlilerin değil, herkesin ortak gerçeğine götürür. Buna aykırı davranış, söylenene kanmak olacaktır. Sorgulamazsak televizyon gerçekliğine alet oluruz. Aldatıcı görüntüleri sadece izlemek ile, başkasının yalan gerçeğine sürükleniriz. Buna karşı felsefe yapmayı öneriyorum. Böylece ulaşma imkanı olmayan kesin gerçek yerine, göreli gerçek ile yaşayacağız. Sonsuz hayat yolunda sonuca vardığımızı sanmayacağız. Sahte gerçeklik duraklarında durmadan, felsefe ile yolda olacağız.
Bir kimsenin hakikati, hakikatin kendisi için aramasının biz pragmatistler için bir anlamı yoktur. Biz, hakikati bir soruşturma amacı olarak göremeyiz. Bir soruşturmanın amacı, bundan daha çok, insanların, yapacakları şeyler, ulaşmak istedikleri amaçlar, amaçladıklarına ulaşmak için kullanacakları araçlarla ilgili bir anlaşmadır(…) Nesnelerin verebileceğimiz bütün tanımları, bizim amaçlarımıza uydurulmuş tanımlardır (…) Bilmemiz gerekenin tümü, birbiriyle rekabet eden bu tanımlardan hangisinin maksadımıza daha yararlı olduğudur. R.Rorty
Matematiksel ilkeler gerçek dünyaya ilişkin olduğu ölçüde kesinlikten uzak, kesin olduğu ölçüde gerçek dünyaya ilişkin değildir. Albert Einstein (1879 – 1955)