Göçebelik ile yerleşik hayatın farkı nedir? Göçerler mevsime ve çevresel koşullara göre yaşadıkları yeri değiştirirler. Yerleşik hayat ise koşullara katlanmayı gerektirir. Göçmek özgür kalmaktır. Yerleşmek ise boyun eğmek ya da boyun eğdirmek ile birlikte gelir. Göçenler her şeylerini yanlarında taşır. Bağımsız, hafif ve özgürdürler. Yerleşenler tarlaya bağımlıdır. Evleri yere sabitlenmiştir, çıkamazlar, yükleri vardır. Bak: dmy.info/ozgurluk-nedir-anlami-felsefe
Devlete Karşı Toplum adlı kitabında Pierre Clastres Amerika yerlilerinin sözde “ilkel” yaşamlarının aslında ilkel olmadığını belirtir. Göçer topluluklar yerleşik hayatı keşfetmemiş değildir, yerleşik hayattan kaçınmışlardır. Aslında bu toplumlar yerleşik ekincilerdir. Tarımla uğraşmışlardır ancak bunu terk ederek göçmeye başlamışlardır. Çünkü işgal edilmek istememişlerdir. Yerleşik hayat dış tehditlere açık olmayı getirir. Özgürlüğüne düşkün topluluklar göçer hayatı ile bağımsızlıklarını korurlar.
Hayatını yanında taşımak büyük bir zenginliktir. Çağdaş yaşamlarımız bir yük haline gelmiş, giderek ağırlaşmaktadır. Mülk edinmek, zengin olmak “iyi” bir şey midir? Konar göçer toplulukların Dünya’nın en büyük zenginliğine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu zenginlik özgürlükleridir. Kaybedecek bir şeyi olmamaktır. Kaygısız yaşamak ve bununla birlikte ihtiyaç duyulan her şeye sahip olmaktır. “Özlü” bir yaşamları vardır. Şehirdeki binlerce sıkıntı arasnda hayatımız çar çur olurken, göçenler hayatın kendisini tecrübe ederler. Şehirdekilerin aksine, başkasına göre yaşamazlar; yoz değildirler, kendi hayatlarını yaşayabilirler. Bak: dmy.info/yozlasma-nedir
Şehir hayatının yoz yaşamlarındansa özgün birer insan olmak söz konusudur. Türklerin Asya’dan Avrupa’ya gitmesini sağlayan hareketlilik de buradan gelir. Risk almak ve hayatı şekillendirmektir. Bağlanacak bir şeyin olmazsa, kaybedecek bir tapun ya da soylu bağların yoksa, dünyayı değiştirmek için yola çıkabilirsin. Göçerliğin getirdiği özgürlükten bahsederken maksadımız göçebe yaşama geçmek değildir. Bağımlılığın zararlarına işaret etmektir. Bu bir metafordur ve bizlere kaldıramayacağımız yüklerin altına girmemeyi öğütler. Hemen yarın istediğiniz yere gidemeyişinizi düşünün. Tarih insanı zaman geçtikçe yerine sabitlemektedir. Çağdaş insan doğal deviniminden bambaşka şekilde, sınırlanmış biçimdedir.
İktidar arttıkça birey sınırlanmaktadır. Çağdaş insan yaptığı her eylemi devlete bildirir. Kendisi istemese de devlet kendinde bu hakkı görür. Doğumdan ölüme kadar o kadar fazla zorunluluk ve yaptırım söz konusudur ki, insan hayatı bunun kısa bir tarihinden ibarettir diyebiliriz. Çoğu zaman “ilkel” dediğimiz göçer hayatları düşününce, bağımsız olmayan “gelişmiş” hayatları nitelendirmekte güçlük çekiyoruz. Zengin dediğimiz de böyle değil midir? En gelişmiş ülkeler bile Tibet’li Budist rahipler kadar mutlu olamazlar. En büyük imparatorluklar konar göçer yörüklere hükmedememiştir. Tarih ganimet hırsıyla kendine fazla yüklenen ve hayatı yaşamayı unutan insanlarla doludur. Hayat bir şeylere sahip olmak mıdır? yoksa onu tatmak, tecrübe etmek midir? Hayatın içindeki küçük şeylere sahip olmaya çalışırken, hayatı yaşamayı ihmal etmeyelim. Bak: dmy.info/hayati-ciddiye-almak & dmy.info/tecrube-nedir
Kısa ve özlü bir yazı. Türkiye nin birçok yöresinde bir çok göçer ler mevcuttur.