Ben biriyim. İnsanın biri. Belki kadınım, belki erkek, ama insanım. Adıma Adem diyelim. Elim yüzüm düzgün, öyle derler. Yaşımı sorarsanız, idare eder. Yaşadığım yer de güzel. Güzel bir ülkedenim. Yani, herkes öyle diyor.
İnsan en iyi kendi elleriyle iş yapar. Öyledir her halde. Başkasının ellerini hiç kullanmadım. Vatanperver biriyimdir. Kendime, ellerime sahip çıkarım. Başkasına göre çirkin olsa da, benim için en uygunudur. Buna güzel demekte sakınca görmüyorum. Güzel, uygun olansa, kendime en güzeli benim. Çirkin nedir o zaman? Neyse, işin felsefesine giremeyeceğim. Yani, şu an giremem her halde.
Bu güzel ülkede. Yani bende, beni oluşturan, yetiştiren yurdumda, vefasız dediler bana. Hem de öyle yanlışlıkla falan değil. Defalarca, herkes öyle dedi. Hain ve de düzenbaz oldum, dışarıdan bakanlarca. Halbuki içeriden bir görseniz. Adeta, Vefa’nın en güzel yerinde, leb-i derya…
Sözünü tutmak demekmiş vefa, vefat gibi. Aldığını vermekmiş. Eğer böyleyse ben vefalıyım. Ne aldıysam onu verdim ülkeme. Beni üreten kültürün, her şeyime sebep olan, istisnasız her niteliğimde payı olan bu birikimin ürünüyüm. Büyük olasılıkla bir vefa örneğiyim. Yabancı etkilerden azadeyim. Ne fikrim var ise ülkemdendir. Benden, bana söylemekteyim.
Hiç yurtdışına çıkmadım. Büyük olasılıkla çıkmam da. Dünyayı tüketemem. Yabancı ürün bile satın almam. Yakındaki varken ıraktakine el uzatmak beyhude iştir. Öldürmektir canlılar ülkesini. Uzak, adı üzerinde uzaktır bana. Kendi ülkemde, kendi bedenimdeyim. Görünüşe göre, kendi verdiğimi almak en yakınıdır. Değil midir? Dışarıdan bakanlara sorarsanız bu fikirler vefasızlıktır. Halbuki bunları vefa için söylüyorum. Kendimden kendime, büyük parçam olan ülkeme anlatıyorum. Gel de vefa müdürlerine anlat. Onlar için sözlerim bir İsrail oyunu, arkasında Amariga var.
Ülke nedir? vatan nedir? Ben ülke değil miyim? Ben vatanım. Milletim de. Bir bütünüm. Hayatın ben tarafıyım. Varlık aleminin bu tarafından sorumluyum. Ülke ben, ülke aile, ülke insanlıktır. Ülke ben, kardeşim ve babamdır. Ülke yoldan geçen herhangi biri, birimiz ve bizdir.
Birimizden biri, ben dediğim bir parça, ben var ya, aslında var değilim. Ama hayattaki son canlıya kadar da yok olmayacağım. Ben içinizdeki dışlanmış vefasızım. Ben herkesim. Ben dediğime bakmayın. O işe dil felsefesi bakıyor. Aslında öznenin biriyim. Gizli özne belki. Her an, herhangi birinizde ortaya çıkabilecek bir gizli özneyim. Herkesten dışarıya çıkarılmayı bekleyen muhtemel bir sıfat, ya da sıfatsızlık. Öyle bir şey.
Şaşkınım. Kim derdi ki, güzelin parçaları çirkin olacak. Güzel ülke benim gibi çirkinleri doğuracak. Hem de yanlışlıkla falan değil, daima. Güzel ülkenin vefalılarına hep bir vefasız bulunacak. Ta ki, dışlamayı bırakana dek. Yahu hiç düşünmüyor muyuz? Bizim ülkemizden olan, biz dışlamadıkça dışarının olabilir mi? Biz ona biz demeyi bırakmadıkça, bütünümüzün parçası bizden ayrılabilir mi? Kaç kişinin elleri, vefasızlık yapıp terk-i diyar eyledi?
Güzellikte çirkini görmek de nereden çıktı? Resmen şeytan icadı. Hal Dili, Faydasız amel, fi’l-i küfür, başka da bir şey değil. Unuttunuz mu? Tüm ülkelerin kurucuları başlangıçta vatan hainiydi. Ancak yılmadan vefa için çabaladılar. Ve dünya değişti, galiba.