Hayat bağlanmaktır. Her şey bağ kurarak var olmuştur. Bağ maddi düzeyde olduğu kadar manevi düzeyde de vardır. Maddenin temel yapı taşları birbirine bağlıyken, toplumun yapı taşları olan insanlar da birbirine bağlıdır. İnsan olmak diğer insanlarla bağlı olmak iken bir atom da anlamını diğer atomlarla alır. Bir şeyin anlamı diğer şeylere nazaran kararlaştırılır. Bir şeyin durumu da bağlı oldukları tarafından nitelenir. Bağ varlığın temeli iken, anlam bundan azade değildir. Hayattaki her şey diğer şeylerin referansıdır. Diğerleriyle temelden ve ezelden ilişki içindedir ve geleceği için de bağlı kalır.
Hayatla bağlarımız kopuyor. İnsanın garip yalnızlığı bu kopuşun belirtisidir. Evrende yalnız oluşumuz, doğada yalnızca kendimizi yaşamaya değer sanmamız, biricik olmamız yalnızlıktan değil, bizim diğerlerini görmezden gelmemiz yüzündendir. Evrende yalnızca insanlar varmış gibi yapmak yerine üstün özelliklerimizin sadece kendi aramızda olduğunu anlamak gerekiyor. İnsanlık kendi arasındadır. Dışarıya dair bir insanlığımız yoktur.
Evrende bir toz parçası olan gezegenimizde evrenin sahibi gibi yaşıyoruz. Halbuki bu gezegende dahi bir toz zerresinden ibaretiz. Dış uzayda zeki canlılar arıyoruz. Aradığımız aslında bencil insanın kendinden başka bir şey değil. Biz zeka değil kendimizi arıyoruz. Anlayamadığımız evrende anladığımızı sandığımız tek şeyi, kendimizi arıyoruz ki kendimizi de pek anlamıyor, sadece algılayabiliyoruz. Hayatı algılayamıyoruz.
İnsan dışarıya zeka olarak değil yok oluş olarak çıkıyor. İnsan dışı varlıklara insanlığımız yok olmak şeklinde ulaşıyor. Doğadaki komşularımıza yok edicilikten başka bir şey getirmiyoruz. Onları anlayabilseydik bizi yok oluş şeklinde tanımladıklarını görürdük. Bazı şeylerin farkında olmadığımızı, bazı şeyleri tecrübe edemeyeceğimizi, duyamayacağımızı ve hatta hayal bile edemeyeceğimizi fark etmeliyiz. Bilmediğimizi, bilemeyeceğimizi fark etmedikçe hayatla bağlarımızı koparıyoruz.
Kendinden başkasını düşünmeyen bir birey gibi, insan kendini yok oluşa sürüklüyor. Başka bireylerin varlığına saygı duymayan bir insan gibi düşünelim. O insanı kötü olarak nitelendirmekten geri durmayız. Doğadaki durumumuz tam olarak böyle. İnsanın bedeni yıldızlardan, nefesi ağaçlardan, suyu pınarlardan geliyor. Hayatına anne ve baba karar veriyor. Ekmeğini fırın yapıyor. Evini usta inşa ediyor. Ben diyen insanlık ben diyen birey gibi bütünü göremiyor. Bağlarını koparınca ne hayatta kalabiliyor, ne de hayat bırakıyor.
Bir ağaç elma verdiğinde elma ağacı oluyor, bir arı bal yaptığında bal arısı oluyor. Bir canlının anlamı aslında bize arz ettiği şey; bir yeri, nesneyi, hatta kişiyi ondan aldığımız şeyle isimlendiriyoruz. Bizim nazarımızda diğer şeyler ürünleriyle anlam kazanıyor. Peki insan doğaya ne veriyor? İnsan gözlerini bağlayıp hayatla bağını kesiyor ve yok oluş getiriyor. Dışarıdan insana baktığımızda anlamının bozmak, uğraştığı işin yok etmek olduğu görülüyor. İnsan hayat bağlarını yok ederek aslında kendine kast ediyor.
Daha bundan daha iyi özetlenemezdi. Teşekkürler. İnsaallah insan en kısa zamanda kendini bulur da, bulduklarını aynen yerine koyar.