Eşitsizliğin Kaynağı

İnsanlarda Eşitsizliğin Kaynağı

Eşitsizliğin KaynağıToplumsal bir canlı olan insanın temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra statü edinmeye çalıştığını anlattık. Statü kaygısı çoğu zaman temel ihtiyaçların, hatta hayatın önüne geçebilmektedir. Temel ihtiyaçtan gayrısı ise belirli değildir, toplumun gidişatına göre bambaşka olabilir. Temel ihtiyaçlarını karşılayan insanın oyalanma şekline göre ihtiyaçlar türer ve eşitsizlik artar. Bu eşitsizlik iş bölümünün ve birey olmanın doğal bir sonucudur.

Eşitsizlik adaletsizlik değildir. Neden eşit değiliz sorusu büyük olasılıkla neden adil değiliz sorusunu kast etmektedir. Eşitlik, yani tüm vasıfların aynı olması istenen bir durum değildir. Farklılık hayati bir özelliktir ve ayrı bireyler olmamız da şarttır. Eşitsizlik doğaldır, adalet ise başka bir şeydir. Düzenin yerine gelmesine, yerli yerinde olmaya adalet diyebiliriz. Eşitsizlik hakkında felsefi soruşturmalar “neden hepimiz aynı değiliz” veya “farklılık nasıl olur?” şeklinde olabilir.

Eşitsizlik, yani insanların farklı olması doğadan gelen olağan bir durumdur. Bugünkü insanlığın diğer canlılara nazaran daha büyük bir eşitsizlik ve adaletsizlik içinde olması iş bölümü ve mülkiyetin artmasındandır. Doğal halinde denk vasıflarla yaşayan insanlar arasında günümüzde uçurumlar olması insanoğlunun bilinçli şekilde girdiği yolun sonucudur. Biz farklılıklar sayesinde hayatı eğlenceli kıldık ve eşitsizliği aslında teşvik etmekteyiz.

İspat için ilkel topluluklara göz atabiliriz. Gine ve Amazon kabilelerindeki avcı ve toplayıcı bireylerin yaşantısında büyük farklar yoktur. Kabile lideri diğer üyelerden fazla bir lükse sahip değildir. Modern insan topluluklarının farkı ise tarım toplumu olmaktan kaynaklanmaktadır. On üç bin yıl önce tahıl üretimi yapılmaya başlandı ve gıda kontrol altına alındı. Gıda ihtiyacını karşılayan insan başka işlerle daha çok uğraşmaya başladı. İş bölümü ve uzmanlaşma artınca sınıflar ve yaşam standardında farklılaşmalar meydana geldi. İnsanlar birey oldukları için eşitsiz idiler, günümüzdeki bireyler arası uçurum tarım toplumu ile başlayan ihtiyaç değişikliklerinden kaynaklanan bir üst yapıdır. Eşitsizlik büyük ölçüde tarımdan gelmiştir.

Eşitsizliği oluşturan ihtiyaçların değişmesiydi. Tarım toplumuna geçemeyen kabileler gıda bulmaya uğraşmaktan madenci veya başka bir işin ustası olamadılar. Tarım yapanlar ise ihtiyaçların giderilmesiyle yeni ihtiyaçlar buldu. İnsanlık olarak büyük oranda bu yolu tercih ettik. Gıda ve güvenlik oyunu artık sıkmış olmalıydı. Yemek garanti olunca oyalanmaktan geri durmadık. Her zaman yeni ihtiyaçlar bulduk ve tüketim çağına kadar vardık. Eşitsizlik, yani insanlar arasındaki farklar da giderek arttı. Adaletsizlik de arttı, ancak biz bundan şikayetçi değiliz.

İnsanların sorunu eşitsizlik veya adaletsizlik değil. Biz başkaları gibi olmak istediğimizde harekete geçiyoruz. Gerçekçi hedeflerle yola çıksak adaleti sağlayabiliriz. Eşitliğin de ancak fırsatta eşitlik olabileceğini kavrarız. Çoğu zaman başkalarının ihtiyaçlarını ihtiyaç bellemek için kıskançlığa girişiyoruz. Halbuki temel ihtiyaçlardan sonra her şey lükstür.  Herkesin aynı ihtiyaçlara ve amaçlara sahip olması baskıcı rejimlerin bir diktesi olagelmiştir.

Tarım sayesinde karnını doyuran insanın statü kaygısıyla farklı ihtiyaçlar belirlediğini söyledik. Yemek bir amaç olmaktan çıkınca insan başka işlere zaman buldu. Farklılıklar arttı, yeni ihtiyaçlar oluştu. Bu eğilim günümüze kadar ihtiyaç üretme etkinliği olarak geldi. Eşitlik de ihtiyaçların ve hedeflerin başka olmasıyla doğal olarak görülmekteydi. Her insan aynı olmadığı için eşit olmak da mümkün olmadı.

Canlıların eşit olmadığını öteden beri biliyoruz. İnsan zaten eşitlikte değil tam tersi yolda ilerliyor. Eşitsizlik doğal, ancak belki adaleti hedef alırsak tarih boyunca gerçekleşememiş bir hayali gerçekleştiririz. Fırsatta eşitliği amaçlarsak adil ve gerçekçi bir düzene ulaşabiliriz. Başkasının ihtiyaçlarını kıskanıp lükse yönelmekteyiz. Temel ihtiyaçların ise karşılandığını sanmayınız.

Eşitlik isteyenler genellikle başkasının lüksünü talep etmektedir. Temel ihtiyaçlar ise gözden kaçırılmaktadır. Temel ihtiyaçlar gıda ve güvenlikten ibaret değildir. Modern toplumların lüks ihtiyaçları arasında en temel olanlar ihlal edilmektedir. En temel hak olan “Farklı olmak” bir suç teşkil etmektedir. Düşünce suçu, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, azınlıkların baskı altına alınması, bireysel haklara saygı duyulmaması diğer eşitlik taleplerinden daha öncelikli olmalıdır. Eşitlik talep ederken “farklılığı” savunmayı ihmal ediyoruz. Eşit olmak yerine adil olmayı ve başkasına değil kendi ihtiyaçlarımıza göre yaşamayı amaçlamalıyız.

Kimse daha güzel olmayı bırakmayacak. Kimse uzun olmaktan utanıp kısalmayacak. Güçlü olmaktan çekinmek kimsenin aklına bile gelmeyecek.  Eşitlik hikayeleri eşitlikten önce farklı olmanın geldiğini görmeyenler için göz bağı olacak. Farklılıklara saygı duymak yerine başkasının ihtiyaçlarını kıskandıkça adaletsizlik sürüp gidecek.

Leave a Reply