dilin belirsizliği

Öğrenme Yolu Olarak Dil

Herkes konuşur, konuşmadan önce düşünenler ise tanım yapar. Çünkü aynı kelimeden aynı şeyi anlamayız. Uzun tartışmaların sonunda “sen onu mu kast ediyorsun” diyerek tanımlara sarılırız. Halbuki işaretlerimiz olan kelimelerin bizim için aynı şeyi işaret etmesi gerekir. Ne yazık ki etmez, herkes başka bir yere gider ve uzun tartışmalar zaman öldürmekten başka bir şeye yaramaz.

Felsefe yapmak dil oyunlarında ustalık göstermektir. Felsefe yapıyorsanız somut nesnelerden konuşmanın basitliğinde değil, soyut kavramlardan konuşmanın zorluğunda oynuyorsunuzdur. Felsefe neyle yapılır? Birinin felsefe yapması için ne gerekir? diye düşündüğümüzde dilden başka yanıt bulamayız. Dil aynı zamanda insan olmanın da aracıdır. İnsanın konuşan hayvan olması Aristoteles’ten beri vurgulanan bir gerçektir. Biz dil sayesindeyiz.

çince karakterler

Dışarıdaki nesnelere ve davranışlara isimler vermişiz. Sonra davranışlara verdiğimiz isimler toplumun büyümesiyle birlikte karmaşıklaşmış. Aynı miktar olmaya eşitlik demişiz ama sonra bunu adalet anlamında kullanmaya, hak gözetmek anlamındaki adaleti de eşitlik anlamında kullanmaya başlamışız. Toplumla birlikte biyolojik yeterliğimiz artmadığı için ekonomik bir davranış olarak aynı kelimeyi başka davranışları karşılamada kullanmışız. Yeni kelimeler türetmek yerine eskileri kullanarak kuşaklar ve insanlar arası çatışmayı kaçınılmaz hale getirmişiz. Aslında yeni kelime de eskiden bağımsız olmayıp bir türetme olacağı için dilin anlaşılmazlığından kaçamamışız.

çiçek ve yazı

Polis(şehir) kelimesinden politikayı türeten Aristoteles’in zamanında politika şehrin yönetimi ile ilgili bir kelimeyken devletle birlikte yayılmış ve yayıldıkça da dilin ekonomisi nedeniyle başka anlamlarda kullanılmıştır. Bugün şirket politikasından, çevre politikasından, politik davranmaktan söz edebiliyoruz. Garip olan bunların “polis” yani şehir devleti bağlamından kopmasıdır.

Hayata gülüyorum dersem ne anlarsınız? Hayata mutlu olduğum için gülebilirim. Ama beni tanısanız hayatı aşağılamak için güldüğümü anlardınız. Belki de ben gülmüyorum, hayat beni güldürüyor. Gülmek kelimesinin işaret ettiği gülme eylemi aynı hareket olsa bile ima ettiği şey bambaşka olabiliyor. Aşağılamak için gülebilirim, memnun olduğum için, beni rahatlattığı için, yeni bir başlangıç için gülebilirim.

gülmek-sevmek

Bir kişiyi sevmekle bir sporu sevmek aynı şey mi? Bir kişiyi de cinsel anlamda sevmek ile arkadaş olarak sevmek farklıdır. Bir yemeği sevmek ile spor ve kişi sevgisi de bambaşkadır. Tercih etmek, yakın bulmak, uygun görmek, beğenmek, arzulamak, yatkın olmak, saygı duymak gibi kelimeler mevcutken hepsinin yerine “sevmek” kelimesini kullanabiliyoruz.

Dil anlaşmanın aracıyken anlaşamamanın da sebebidir. Hatta anlaşmama, anlamı koruma işlevi olduğunu söyleyen de var. Gerçekten de insanların en hakiki bilgiyi ve anlayışı almasının önündeki tek engel dildir. Herhangi bir hikmet, gerçek ve bilgi dil engeliyle karşılaşmak durumundadır. Öğrenme yolu olarak dil bir imkan olduğu kadar imkansızlıktır.

hoşgeldin farklı dillerde

Somut nesneler hakkında sıkıntımız yok. Birçok elma çeşidi olsa da “elma” diye uydurulan ses o nesneye işaret ediyor ve bu sesi öğrettiğimiz herkes de bunu anlıyor. Her ne kadar bu dile, yani bu dogmaya girmeyen kimse elmayı anlamasa da kendi aramızda iş görüyor.

Elmayı seviyorum derken de anlıyoruz, kendi aramızda, ama meyveyi tercih etme bağlamını kendimiz ekleyerek. Yoksa elma ile müşterek bir hayat kurmak istiyorum anlamı da çıkarılabilir. Neyse ki “elma” sesindeki ortaklığımız elmayı yemek için sevme bağlamında da devam ediyor.

Elma sevgisinin epistemolojik temellerine dair fenomenolojik belirlemeler yapmaya çalıştığımızda işler epey karışır, çünkü ortaklık azalır. Elmayı uydurmuştuk, sevgiyi de elma sesi gibi uzlaşı esasıyla kararlaştırmıştık. Yalnız soyutlaştıkça, yani gerçekten kopup gerçeğin türetimine ve gerçek olmayana doğru gittikçe herkesin başka bir şey anlayacağı belirsiz ifadeler oluşur.

soyuttan somuta

Öğrenme yolu olarak dil en büyük imkan iken ortalığı da en çok karıştırandır. Yapısı- günlük hayattan türemesi ve ona hitap etmesi- nedeniyle günlük hayatın üzerindeki soyut ifadelerde çuvallarız. Mantık dili ve matematik dili gibi arayışlarla bunu aşmaya çalışırız. Tam olarak aştığımız söylenemez, ancak bazı insanların dili daha ustalıkla konuşması bu arayışların bir ürünüdür.

Öğrenme yolu olarak dil nesnelere ve somuta yakın soyut ifadelere hizmet ediyor, ancak ötesinde işimizi bozuyor. Soyut ve özellikle de yeni bir fikir anlamında soyut ifadeler dışarıdan alınamaz- dışarıya verilemez gibi duruyor. Dilin içinde yeni bir söylem öznenin zihninde kalmaya mahkum oluyor. Çünkü gündelik çabadan gelen dil yüzünden dışarı vurulan yeni söylem bir fikri elmalarla anlatmak gibi basitleştirmek anlamına geliyor.

Yeni bir şey söylemek elmalarla felsefe yapmak gibi, imkanı basitleştirildiği ölçüde. Eskilerden bahsederken de “aynı şeyi hatırlamak” en büyük uğraş olmalı. Aynı şeyleri hatırlamaktan kastımız “tanım vermektir.” Yoksa anlaşmak mümkün olmaz.

elmalar ve felsefe

Düşünürler her zaman tanım verir. Aklı başında olanlar anlamı bilmeden konuşmaz. En akıllı olanlar ise en az konuşanlardır, konuşunca karışmasın diye. Çünkü karışır, toplamaya çalıştığımızı sanırken. Düşündükçe karışan hayat gibi, konuştukça anlamlar karışır. Çünkü temelde bir anlam yok, bir nesne vardır. Nesne kaybolmuştur ve temelsiz bir hayalin üzerine derin tartışmalar bina ederiz. Ta ki birileri her şeyin boş olduğuna ve hiçbir şeyin değmeyeceğine dair bir önermeyi ortaya atana kadar.

Leave a Reply