Orta Çağ Felsefesinin Genel Özellikleri

Orta Çağ felsefesi 5. yy.(Roma’nın yıkılışı) ila 15. yy.(Rönesans) arasında dinin hakim olduğu bir felsefe döneminin yaygın adıdır. Antik ve Hellenistik dönemlerden etkiler olsa da Hristiyanlık başta olmak üzere İslam ve Musevilik için argüman olabilecek akımlar yaşatılmaya çalışılmıştır. Platon’un ruhun ölümsüzlüğü, Epikuros’un dünyevi hazlardan uzak durma anlayışı, Stoacıların duygulardan ve isyandan bağımsız yaşama tarzı ve Aristoteles’in mantık ve çıkarımlarını Tanrı’yı kanıtlamak için kullanmışlardır. Plotinos, yeni Platonculuk ile Tanrı ve ruh kavramları konusunda bu dönemi etkilemiştir.

  • Antik Yunan felsefesinden etkiler vardır ancak din çerçevesindedir.
  • Felsefe dinin hakimiyetinde ve altında devam etmiştir.
  • Felsefede akıl-inanç dikotomisi popüler bir tartışmadır.
  • Kutsal metinlerin doğruluğu merkeze alınarak, Tanrı kanıtlanmaya çalışılmıştır.
  • İnancın bilgiyi mümkün kıldığı düşüncesi egemendir.

Hıristiyan Felsefesi ve İslam Felsefesi olarak iki farklı kısımda incelenir.

HRİSTİYAN FELSEFESİ

Hıristiyan felsefesi Patristik ve Skolatik dönem olarak ikiye ayrılır.

Patristik Dönem (2.yy – 8.yy) Hristiyanlığa yönelik saldırılara karşı bir savunma- apolojik felsefe

Akıl ve iman ilişkisinde Tertullian, “Akıl almaz (saçma) olduğu için inanıyorum.” diyerek imanın kesin üstünlüğüne; “Anlamak için inanıyorum.” yargısıyla Tertullian’u eleştiren Clemens de ılımlı bir görünüme örnektir. Daha sonra Augustinus ve Anselmus imanın anlaşılması için aklın gerekliliğine işaret ederek akla cevaz vermişlerdir.

Skolastik Dönem (8.yy – 15.yy) okullaşma vardır. Thomas Aquinas bu dönemin ve aklı dinin gündemine getirmenin en önemli ismidir. “İnanayım diye biliyorum” diyerek aklı en az iman kadar kıymete haiz bir konuma getirmiş ve Aristoteles’i de kiliseye yeniden anlatmıştır.

İSLAM FELSEFESİ

MS 7-12 yy arasında Atlantik’ten Pasifik’e kadar çok geniş bir coğrafyada ortaya çıkmış ve yayılmıştır.

Antik Yunan Felsefesinden etkilenilmiş ve tercüme yapılmıştır.

Sadece Müslümanların geliştirdiği bir felsefe değildir. Farklı inançlara ait filozoflar da İslam felsefesine katkı yapmıştır.

İslam dininin felsefesi değildir. Müslüman coğrafyada yapıldığı için, Müslümanların dilinde olduğu için kısaca İslam felsefesi denmiştir. İslam’ın felsefesi olarak anlaşılmamalıdır. Özgün filozofların Arapça ve Farsça dillerindeki eserlerinden müteşekkildir.

Tanrı’nın varlığı problemine yaklaşımlar

Hristiyanlık’ta

Ontolojik Kanıtlama: Anselmus tarafından ileri sürülen bu kanıtlama, insan zihninde var olan yetkin varlık (Tanrı) kavramından ve Tanrı tanımından hareketle Tanrının varlığını açıklamaya çalışmıştır.

Kozmolojik Kanıtlama: Her şeyin bir nedeni olduğu fikrine dayanarak evrende var olan bütün varlıkların kendinden önce gelen bir varlık nedeniyle var olduğunu söyler. Varlık silsilesinde geriye doğru gidildiğinde mantıksal olarak bir ilk varlığın olması gerektiğini ve o varlığın Tanrı olduğunu ileri sürer. Aquinalı Thomas, bu kanıtlamanın önde gelen savunucularından biridir.

İslam’da

Eşari: Yaratıcının varlığını doğadaki değişimlerle açıklar. İnsan doğumundan ölümüne kadar farklı biyolojik süreçlerden geçer ve bu olgunlaşma süreci bir yaratıcı gerektirir. Kuranda insan yaratılışına dair ayetler mevcuttur.

İbni Sina: Varlığı zorunlu, mümkün ve mümkün olmayan şeklinde üçe ayırır. Mümkün olamayan varlıklar sadece mantık açısından kabul edilebilir, mümkün varlıklar etrafımızda gördüğümüz sürekli var olan fakat yok olma ihtimali olan varlıklardır. Zorunlu varlık ise yaratıcıdır ve olmaması düşünülemez. Zorunlu varlık ezeli ve ebedidir.

El Kindi: Hudüs delilini kullanır. Ona göre evren kadim (öncesiz) değil, hadistir (sonradan yaratılan). Evrende sürekli bir değişimin olması ve onun sonlu olması bir başlangıcının olmasının gerektirir. Yine evrendeki düzen yaratıcının varlığını zorunlu kılar.

Kaynakça

MEB FELSEFE 11 Ders Kitabı

https://www.islamdusunceatlasi.org/pages/klasik-donem/felsefenin-klasik-cagi

https://plato.stanford.edu/entries/medieval-philosophy/

Leave a Reply