Peyami Safa Türk İnkılabına Bakışlar adlı eserinde Osmanlı düşünce akımları hakkında betimlemeler yapmaktadır. Bu tahliller daha önce yazdığımız Osmanlı Fikir Akımları adlı yazıyı tamamlayıcı niteliktedir. Kitaptan aldığımız izlenimleri kısa bir yazı halinde sunuyoruz. Kitabın incelemesine de kısaca yer vereceğiz. Safa eserinde Türk inkılabını oluşturan etkenlerin Üçüncü Selim’e kadar uzandığını ve cumhuriyet kurumlarının bir anda türemediğini vurguluyor. Ona göre Türk inkılabı uzun bir sürecin meyvesidir. Fikir akımları da bunun göstergesidir. Fikir akımlarının farklarını ve benzerliklerini anlamak için ana maddeyi incelemeyi unutmayınız.
Ona göre düşünce akımlarının ortaklıkları vardır. Hepsi devleti kurtarma isteğiyle serpilmiştir. Mesela Türkçüler ve batıcılar milli ekonomide birleşirler. Batıcıların farkı ekonominin Türklere değil, Osmanlı milletlerine teslim edilmesiydi. Türkçülerle İslamcılar toplumun İslam uygarlığı içinde olduğunu savunurlar. Yalnız Türkçüler İslam vasıtasıyla Türk birliği kurmak isterken İslamcılar millet ayrılığı yapmadan Müslümanlığa odaklanır. Batıcılarla İslamcılar dilin öz Türkçeleştirilmesine karşıdırlar. Arapça ve Farsça sözcükler dilin parçasıdır lakin batıcılar bilhassa Arapça ve Farsça tahsil verilmesine karşıdırlar.
Türkçüler batıcılar ve İslamcıların birleştiği noktalar da vardır. Bu dönemde tüm akımlar muasırlaşma, yani modernleşme ihtiyacında ittifak etmektedir. Taklitçiliğe üçü de karşıdır. Üç akım da sosyalizmin Türk toplumuna eğreti olduğunu, batıdan getirilen sistemlerin topluma yapıştırılmaması gerektiğini ifade etmişlerdir. Üç akım da demokrasi ekseninde birleşmiştir. Abdülhamid’in iktidarında en çok mağdur olanlar batıcılardır. Bunlar koyu demokrat ve liberal insanlardır. Türkçüler liberalizmi savunmaz, zira onlar rejime değil kültüre odaklanmıştır. İslamcılar da demokrasiye dair her şeyi Kur’an-ı Kerim’de temellendirmiştir. Hürriyet ve eşitlik İslam’ın en büyük kurallarındandır.
İttihat ve Terakki döneminde düşünce akımlarına hoşgörüyle yaklaşmış ve bilimsel yayınlara müdahale etmemiştir. Düşünce yayınları da hükumete karşı yayın yapmamıştır. Dünya savaşına kadar akımlar devlet için yararlı düşünce kuruluşları oldular. İmparatorluk siyaseti üç akımı da himayesine alarak teşvik etti. Arapların henüz Osmanlı’ya bağlı bulunması ve yakın doğudaki ticaret yollarına hakimiyet teşebbüsü İslamcılığı teşvike yol açtı. Devlet içinde yabancı unsurların faaliyet göstermesi ve kültürün misyonerlik faaliyetleri ile tehlikede olması Türkçülüğün teşvik edilmesini sağladı. Batıdaki gelişmeye ayak uydurmak için de batı takviminin kabul edilmesi ve takvim kadınlara haklar verilmesi gibi batıcı akım hareketlerine destek veriliyordu.
Enver Paşa İslamcılığı seçerek İslam alemine hakim olmayı hedefliyordu. Dünya savaşı sırasında karşılaşılan durum İslamcılığı gözden düşürdü. Araplar isyan etmişti. Çarlık Rusya’sı yıkılınca can havliyle büyük Türk Birliği fikrine sarıldılar. Savaş kaybedilip hükumete İttihatçılara muhalif isimler gelince Türkçülük akımı hükumet nazarında gözden düştü. Türkler için tüm akımlar cazibesini yitirmişti. İslamcılık Müslüman Araplar devlete isyan edince çöktü. Batıcılık Osmanlı’yı sömürmeye çalışan batı yüzünden olumsuz bir görüş olmaya başladı. İttihatçıların hezimetle sonuçlanan Türk birliği hevesleri de Sarıkamış faciası gibi acı olayları çağrıştırıyordu. Bununla birlikte bir fikre bağlanmaya lüzum görüldü ve batı uşağı hükumetin saldırdığı fikirler İslamcılık ve Türkçülük talep görmeye devam etti. Emperyalizmin saldırdığı Türklük uğruna Türk milliyetçiliği kuruldu. Ankara hükumeti bunu temsil ediyordu.
Peyami Safa’ya göre dönemin tabirleri bunu anlamaya yeter. “Millî Mücadele”, “Millî İstiklâl”, “Millî Hareket”, “Millî Zafer”, “Büyük Millet Meclisi”, “Hâkimiyeti Milliye”, “Kuvayi milliye” Türk milliyetçiliğinin kanıtıdır. Ayrıca ümmetçi görüşteki Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nda O benim milletimin yıldızıdır.”, “O benim milletimindir ancak”, “Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklâl” “Kahraman ırkıma bir gül” “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl” gibi ifadeleri de toplumun genelindeki milliyetçi dönüşüme örnektir.
Akımlar arasında Türkçülüğün hakim olduğu görülmektedir. Bunu edebiyatta da çokça görebiliriz. Hamdullah Suphi “Biz bütün bir millet efradını birbirine bağlayan binlerce can, kan ve dil rabıtalarından maada bir de felaket ve iman bağıyla birbirimize bağlandık ve yemin ettik. Trakya’nın, Anadolu’nun, İstanbul’un Türk birliği parçalanamazı” demiştir. Rıza Nur “Diyorlar ki; Türkler medeniyetsizdir. Bu, yalandır, Türkler’in büyük bir mazileri vardır. Orta Asya’ya bakınız. Şarkta, garpta medeniyet tesis etmeden evvel Türkler orada medeniyet kurmuşlardır. Başka milletlerin çoğu okuma yazma bilmezlerken Türkler ilk yazıyı ihdas etmişlerdir.” demiştir. İshak Refet bir şiirinde “Ne mutlu bana ki Türk yaratıldım, Gönlümün en yüksek gururudur bu; Ne esir edildim, ne de satıldım, Türk benliği, Türklük şuurudur bu.” demektedir.
Düşünce akımlarından geriye Türkçülük ve batıcılık kalmıştır. Yalnız bunlar Osmanlı’daki hallerinden kırpılmış ve ulusal hallere bürünmüştür. Mustafa Kemal Atatürk akımları Türkiye ekseninde dönüştürerek medeniyetçi bir gelişime yol açmıştır. Türk inkılapları Osmanlı’daki akımları temel aldı ve özellikle Türkçülük ve batıcılık kaynaklı gelişmelere yol açtı. Cumhuriyetin büyük mütefekkiri olarak selamlanan Ziya Gökalp’in düşünceleri bu dönemdeki çelişkileri ve eleştirilmesi gereken noktaları özetlemektedir. Safa daha sonra Gökalp’in geleneksiz milliyetçilik anlayışını ve doğu- batı ayrımını eleştirmektedir.
Kaynak: Peyami Safa, Türk İnkılabına Bakışlar, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2010, 163 s.