Osmanlıda fikir akımları 19. yüzyıldan itibaren beliren bazı düşünce eğilimleridir. Osmanlı Devleti’nde düşünce hayatı tasavvuf ve saray eksenli olmak üzere ikiye ayrılabilir. Divan edebiyatı içerisindeki şairler ile tarikat ehli sofular fikir yaşantısını sürdürüyordu. Ancak bunlar ya saraya yönelik ya da dini içtihatlarla sınırlı idi. Osmanlı’da ancak 19 yüzyılda özgün fikirler ve eleştirel düşünce ortaya çıkar. Bunlar da genellikle pratik kaygılarla şekillenir. Siyasi ve toplumsal yaşamı düzenlemeye yöneliktir. Daha evvel düşünce yerine itikat olduğundan, bütün düşünceler sorgulanmadan önemli sayılabilmekteydi. Bu da batıda birikmiş çok farklı bakış açılarının aydın takımı arasında kargaşaya yol açmasını sağladı. Düşünürler üç ana kol varsayımı ile ayrıla gelmiştir. Bunlar: İslamcılık, batıcılık ve Türkçülük akımlarıdır. Bunlara ek bir Osmanlıcılık fikrinden söz edilebilir ancak bu 2. Mahmuttan itibaren gelişen resmi görüş olduğundan kendi başına incelenmelidir.
19. yüzyılda batı eğitimi almış kişiler sayesinde yeni düşünceler edinildi. Din ile şekillenmiş günlük hayatlar ve dindar olması beklenen vatandaşlar öteki düşüncelerin farkına vardı. Hicaza dek, doğudan dinsiz diye itham edilen Osmanlı, Balkanlarda ve batıda mutaasıp olmakla hakir görülüyordu. Etrâk bî idrâk düşüncesindeki bürokratlara sahip olan Osmanlı en sonunda Türk milliyetçiliğine sarılmak zorunda kaldı. Din ise eskisi gibi devletin icra alanlarından değildi. Tutucu diye bilinen 2. Abdülhamit’in Sherlock Holmes hayranlığı ve Klasik batı operasını amansız takibi zamanın karışık fikirlerinin güzel bir örneğidir. Yazarların sağlam bir zemin bulmak için radikal noktaları özümsemeye çalıştığını görüyoruz. Bilimsel bir İslam, Osmanlı batıcılığı ya da ülkü birliğine dayalı Türkçülük düşünceleri temsilcileri tarafından sentezlenen hareketlerdi.
İslamcılık
Görüşü önce Sırat-ı Müstakim sonra da Sebilürreşad dergisi temsil ediyordu. İzmirli İsmail Hakkı, Babanzade Naim, Bursalı Tahir, Aksekili Hamdi, Mehmet Âkif, Şemsettin Günaltay gibi yazarlar müslümanlığı halkçı bir din olarak düşlüyordu. İslamcılar batı tekniğinin alınmasını ancak manevi alanda etkilenilmemesini savunuyorlardı. Onlara göre batı manevi olarak bitmişti.İslam ittihadını bozdukları için kalan tüm siyasi fikirleri reddettiler. Muhammed Abduh cinlerin mikroskobik canlılar olduğunu iddia ediyor, Said-i Nursi bilimin getirdiği her şeyin Kur’an’da belirtilmiş olduğunu söylüyordu.
Sadrazamlık da yapan Said Halim Paşa(1863-1921), Osmanlılarda sınıf farkı olmadığından demokrasinin tutmayacağını öne sürdü. Eşitlik ve özgürlüğün batıdan farklı anlamda yaşandığını ve ecnebi özgürlüğünün İslamdaki karşılığının halihazırda var olduğunu söyledi. İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946) Lugatçe-i Felsefe adlı sözlüğü hazırladı. Tümtanrıcılığı savundu. Mehmet Ali Ayni tasavvufa çağdaş bir yorum getirmek istiyordu. Bursalı İsmail Hakkı üzerine Fransızca yazdığı İsmail Hakkı- Philosophe Mystique kitabı Paris’te yayımlandı (1933).
Çağdaş İslamcılar din ile bilimi uzlaştırmaya çalıştılar. İslamın dogmalarla değil, içtihatlarla ilerlediğini öne sürdüler. İzmirli İsmail Hakkı(1868-1946) çağdaş İslam görüşünde kayda değer çalışmalarını yapmıştır. İslam hukukunu, Darwin’i incelemiş, mantık ve felsefe kitapları yazmıştır. Şehbenderzade Ahmet Hilmi (1865-1913) materyalizmi eleştirerek ilk materyalistlerden beri yenilik olmadığını söyler. Ona göre her şey enerjidir ve ne zaman, ne de mekan maddeden ibaret değildir. Felsefesiz bir toplumun kalkınamayacağını söyledi. Baha Tevfik ve Celal Nuri gibi maddecileri eleştirdi.
Batıcılık
Maddeci ya da pozitivist görüşlere sahip insanlar batıcılık altında genellenir. Batı uygarlığının tümüyle benimsenmesini savundular. Dini kaygılar , kadın hakları, özel teşebbüs, yaratıcılık konularında yazdılar. Servet-i Fünun, Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye gibi dergiler batıcı yazılar paylaşmaktaydı. Kılıçzade Hakkı “Pek Uyanık Bir Uyku” adlı makalesinde batıcı görüşleri derlemiştir. İslamcılara topluca karşıydılar ve Türkçü tezleri de eleştirdiler. Çoğunlukla Osmanlı’nın birliğini savundular. Ancak toplum hayatı değişmeliydi. Abdullah Cevdet, Celal Nuri gibi yazarlar materyalizm anlayışlarını yazdılar. Bu görüşe göre: Kılık kıyafet yenilenecek, yerli malları kullanılacaktır. Kadınlar diledikleri tarzda giyinecekler, yalnız israf etmeyeceklerdir. Polisler ve softalarla, arabacı makulesi kimseler kadınların giyimlerine asla müdahale etmeyeceklerdir. Şeyhülislâm Efendiler de çarşaflara dair beyannameler yazmayacak ve imza etmeyeceklerdir. Kadınlar ve genç kızlar, Müslüman Boşnak ve Çerkezlerde olduğu gibi, erkekten kaçmayacaklardır. Her erkek, kendi gözüyle gördüğü, tetkik ettiği, beğendiği ve seçtiği kızla evlenecektir. Görücülük sonlanmalıdır. Tekke ve zaviyeler kaldırılmalıdır. Medreseler kapanmalıdır.Tüm kanunlar ıslah edilmelidir. Şer’i mahkemeler kaldırılacak ve Nizami mahkemeler ıslah edilecektir. Mecelle kaldırılacak veya en azından o derece değişecektir. Osmanlı alfabesi yerine Latin alfabesi kabul edilecektir. Avrupa Medeni Kanunu kabul edilerek bugünkü evlenme-boşanma şartları tamamıyla değiştirilecektir. Birden fazla kadınla evlenmek ve bir sözle karı boşamak usulleri kalkacaktır.
Türkçülük
İlk defa Rusya ve Balkanlarda belirmiştir. 1860’lardan itibaren Hristiyan hükmünde kalan müslümanlarkendi kimliklerini tanımlama ihtiyacı duydular. Türkçülük ve Osmanlıcılık eğilimi oluştu. Arthur Davids, Arminius Vambery ve Leon Cahun gibi yabancılar Türkoloji alanında çalıştılar. Türkleri dünya fatihi olarak nitelemeye kadar vardırmışlardır. Ahmet Vefik Paşa (1823-1891), Türk tarihi ve dili üzerine Osmanlı’da ilk çabaları gösterdi. İlk Türkçe-Osmanlıca sözlük olan Lehçe-i Osmanî yi (1876) yazdı ve Osmanlı Türkçesini Türkçenin bir lehçesi saydı.
Mustafa Celaleddin Paşa(Kont Borzecky) ile Ali Suavi (1838-1878) Türklerin liderlik vasfına atıf yaparak Türkçülüğün öncüleri olmuştur. Süleyman Paşa Türklerin Asya kökenini yazdı.Şemseddin Sami ulusal Türkçenin Osmanlıcanın çözülmesiyle oluşacağını öne sürdü. Yusuf Akçura İslamcılığı ve Osmanlıcılığı eleştirdi ve Türkülüğü tek yol olarak gördü.
Yusuf Akçura ve çevresindekiler Türk Derneği’ni kurdu. Ömer Seyfettin ve arkadaşları da Genç Kalemler dergisini çıkardı. 1911’de Türk Yurdu Cemiyeti kuruldu ve Türk Ocağı ile birleşti. Ziya Gökalp, Hüseyinzade Ali, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Fuat Köprülü gibi aydınlar Türk Yurdu dergisinde yazıyorlardı. Osmanlılığın bırakılarak ulusal bilinç edinmeyi ve Osmanlı öncesi Türklüğü öğretmeyi amaçladılar. Dil ve kültür muhafazası için çıkılan yolculukta imparatorluk unsurlarının milli ayaklanmaları ile siyasi Türkçülük de gündeme gelmişti. Anılan düşünürleri Osmanlıda Felsefe adlı yazıda ineleyeceğiz. Şimdilik felsefenin öncülü olan siyasi pratik bu düşünce akımlarını incelemeye devam ediniz. Bak: 2. Meşrutiyette Akımlar(pdf) Bak:Osmanlıda son devir fikir hareketleri Bak: dmy.info/Turk-felsefesi