Oyun Teorisi
Oyun teorisi denilince genellikle “ekonomi” alanındaki çalışma anılır. Ekonomideki oyun kuramı:Akıllı bireyler arasındaki “karar alma” süreçlerinin incelendiği, çatışma ve işbirliği durumlarının matematik modellemeleri üzerine olan çalışmadır. Biz “hayat”ın oyun etkinliğiyle olan ilişkisini irdeleyeceğiz. Hayat bir oyun mudur? Oyun nedir? Bak: dmy.info/yasamin-anlami-nedir/
Platon “Oynar gibi yaşamalı, oyunlar oynamalı der. Onun için görüntüler dünyası oyun niteliğindedir. Heraklit’e göre evren bir oyuncaktan ibaretti. İnsanın tüm çabası oyun olmalıydı, yoksa saçma olurdu. 18. yüzyıl yazarı Friedrich Schiller’e göre oyun hayattı. Ona göre: “”insan duyumsal ve biçimsel güdülerle yaşar. Duyu, değişimi; biçim, sürekliliği talep eder. İkisinin de kontrol edilmeye ihtiyacı var. Duyular ahlaka, biçim güdüsü ise duygulara kast edebilir. Birey içindeki hayvanı ve insanı “oyun”la kontrol eder. Oyun sanatla oluşur. Sanat insanın temelindeki oyun etkinliğiyle alakalıdır. İkisi, aslında pek farklı değildir.
Oyuncu İnsan (Homo Ludens : Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, Çeviren : Mehmet Ali Kılıçbay, Ayrıntı Yayınları, 2010)adlı çalışmasıyla konu hakkında en dikkat çeken kitabı yazan Johan Huizinga, birçok dilde oyun sözcüklerini inceler. Homo faber (yapıcı insan) ve homo sapiens (düşünen insan) tanımlarının yanına homo ludens(oyuncu insan) tanımının yerleşmesini sağlar. Ona göre oyun kültürün parçası değil, kültür oyunların toplamıdır. Kültürden önce oyun vardır.
Roger Caillois “İnsan, Oynamak ve Oyun” adlı çalışmasında oyunun altı özelliğini sayar. Oyun: özgürdür, emir vermez, rutin hayattan ayrıdır, kendi zaman ve mekanı vardır, kesin değildir. Oyunun sonuçları önceden kararlaştırılamaz ve oyuncunun girişimiyle alakalıdır. Bir şey üretmez, zenginlik sağlamaz ve başladığı gibi biter. Sıradan yasaları ve davranışları askıya alabilir ve oyuncular buna uyar. “Yap-inan” kurallar içerir ki hayata karşı duran ve hayal edilen gerçekliği onaylasın. Bu özellikler bize hayatın oyun niteliğini anımsatır.
Türkiye’de Metin And Oyun ve Bügü isimli çalışmasıyla öne çıkar. Huizinga’nın teorisinden hareketle Türk kültüründe oyun kavramını inceler. Oyunun din ve büyü köklerini araştırır. Türkçede oyun kelimesinin büyü ve ritüeller ile ilişkili olduğunu söyler. Şamanist Türklerde din adamı(kam)nın oyun anlamına geldiğini tespit eder. Kam, tanrı ve insan arasında aracıdır ve kötülükleri kovar. Kendine has kuralları vardır. Dini ritüeller de belli tüzüklerle belirlenmiştir. İnanç hayatı oyunun kuralları gibi şekillenmiştir.
Hayat oyun mudur, kati olarak söylenemez ancak “oyun hayattır”. Çoğumuz görmüşüzdür, çok oyunculu çevrimiçi oyunlar yaşamı ekrana odaklamıştır. Bunlar oyun oynamak değil, ekranda hayat sürmek şeklindedir. Kişiliğinizi sanal karaktere yansıtarak oyun ekonomisi içerisinde yaşarsınız. The Sims’in yaratıcısı Will Wright hayatın bir oyun olduğunu savunuyor. Ona göre tanrı bir oyuncu ve biz Sims karakterleti gibiyiz.
Hayatın oyun olduğu güzel bir varsayımdır. Acı ve keder ancak böyle açıklanabilir. Bizim dilsel “oyun” sözcüğümüzün karşıladığı anlam olmasa da oyun benzeri bir yapı etrafımızı sarar. Hayat oyundur denemez, ancak anlamlandırma çabasında kayda değer bir benzetmedir. En azından istemediğimiz durumları katlanabilmek ve sorunlara isyan etmek yerine mücadele etmek oyun teorisinin işlevlerindendir.Bak: dmy.info/hayat-nedir/
Hayatın bir oyun olduğunu, hayatın içinden söylemek zordur. Bizim küçük dil oyunumuzun bütün bir hayatı anlamlandırabilecek niteliğe sahip olması beklenemez. Hayatın içindeki küçük bir sistem olan dil, hayatın tanımını içinde barındıramaz. Yine de bir bebeğin anlatma çabası gibi, benzeterek- uydurarak anlatmaya çalışırız. Burada “oyun” tanımı bir işlev kazanır. Hayatın genel özelliklerine baktığımızda, oyun, bize hayatı özetleyen alternatif biz sözcük olabilir. Ancak bu sadece bir benzetme, ve yetersiz anlamlandırma çabamızın bir telafisi niteliğindedir. Bak: Sanatın Kaynağı olarak oyun/Felsefe Dünyası Dergisi 02- 39 sayı.
Oyun kültürün temelidir. Johan Huizinga
Zıtlıklar arasında sürekli oyun olmasaydı dünyanın sonu gelirdi. Heraklit
İnsan kelimenin tam anlamıyla söylemek gerekirse, ancak insan olduğu zaman oynar ve oyun oynadığı zaman tam insan olur.” Schiller
Her oyuncu hayatın ona dağıttığı kartları kabul etmelidir. Ama bir kere kartları eline aldığında, oyunu kazanmak için nasıl kullanması gerektiğine kendisi karar verir.Payımıza düşen kartlar kaderimizse, kazanmak için onlarla yapacağımız hamleler bizim irademizdir. Voltaire
Kendimi bir satranç oyununun parçası gibi hissediyorum. Rakibim “o taş oynamaz” diyor. Soren Kierkegaard
iyi güzel yazmışlar
Hayat bir oyundur.Sahip olduğumuz hiç bir şey yok.Çünkü,sahip olmak kalıcılık gerektirir.Oysa biz ölümlüyüz.Kaybetdiğimiz bir şey de yok.Yaşadığımız iyi yada kötü günler geçmişde kalacak yani geçip gitmiş olacak.Bu da hayatın bir oyundan daha fazla bir şey olmadığını gösteriyor. Bu oyunuda BEN denen varlık oynuyor.
Hayatla ilgili bir çok görüş var.Bence bizler madde dünyasında deneyim kazanan ruhsal varlıklarız.Bu deneyimi egomuz sayesinde gerçekleştiririz.Ego,bizim kendimizi algılayış şeklimiz gerçeklik algımıza en iyi rolü oynatan yanımızdır.Yani BEN kavramımızdır
.Deneyimimiz ise tamamen duygular üzerinedir.Sahip olduğumuz her şey üzerinden olumlu ve olumsuz olmak üzere duygular yaşarız.
Hayat oyununun bize bu kadar gerçekmiş gibi gelmesinin sebebi,,zaman kavramı sayesinde olur.Bir insan bir dakikada doğup,bir kaç dakikada büyüse,bir kaç dakikada yaşlanmış olsaydı o zaman bu gerçekliği kabul etmezdik.Halbuki zaman hem geçmişi hem geleceği hemde şimdiki zamanı içinde barındırıyor.
Bu oyuna neden ihtiyaç duyduk? her halde geldiğimiz yerde yeterince duygularımız yoktu.Yada fazlasıyla yalnızdık.