Platon’un mağara benzetmesi

Mağara alegorisi, Platon’un Mağarası ya da mağara benzetmesi Platon’un Devlet(Politeia) adlı eserinin yedinci kitabının başında geçen bir analojidir. Sokrates anlatır, Platon’un ağabeyi Glaukon da dinler. Aşağıdaki metin kitaptaki bölümün özetlenmiş halidir. Özellikle de Glaukon’un onaylayıcı sözleri yazılmamıştır.

Işığın geldiği yönde, mağaranın kendisi kadar geniş bir ağzı bulunur.

İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldanabiliyor, ne de burunlarının ucundan başka bir yer görebiliyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, kafalarını bile oynatamıyorlar.

Yüksek bir yerde yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında. Mahpuslarla ateş arasında dimdik bir yol var. Bu yol boyunca alçak bir duvar, hani şu kukla oynatanların seyircilerle kendi arasına koydukları gibi bir duvar…

…Bu alçak duvar arkasında insanlar düşün. Ellerinde türlü türlü araçlar, taştan, tahtadan yapılmış, insana, hayvana ve daha başka şeylere benzer kuklalar taşıyorlar. Bu taşıdıkları şeyler, bölmenin üstünde görülüyor. Gelip geçen insanların kimi konuşuyor, kimi susuyor.

Ama tıpkı bizler gibi! Bu durumdaki insanlar kendilerini ve yanlarındakileri nasıl görürler. Ancak arkalarındaki ateşin aydınlığıyla mağarada karşılarına vuran gölgeleri görebilirler…

…Şimdi bu adamlar aralarında konuşacak olurlarsa, gölgelere verdikleri adlarla gerçek nesneleri anlattıklarını sanırlar…

Bu zindanın içinde bir de yankı düşün. Geçenlerden biri her konuştukça, mahpuslar bu sesi karşılarındaki gölgenin sesi sanmazlar mı?..

Bu adamların gözünde gerçek, yapma nesnelerin gölgelerinden başka bir şey olamaz ister istemez..

“Şimdi artık nasıl olmuş olursa olsun, bu insanların zincirlerden ve olup biteni anlamama
durumundan kurtulup esenliğe çıktıklarını ve şu söyleyeceklerimin olup olmayacağını bir düşün…

Aralarından birinin zincirleri çözülüp hemen ayağa kalkmaya ve başını sağa sola çevirmeye,
yürüyüp ışığa bakmaya mecbur tutulduğunu; bütün bunları yaparken, daha önce gölgelerine bakmak durumunda kaldığı nesnelere, bunların ışığı yansıtıp göz kamaştırmaları yüzünden
bakamadığını düşün. Ona demin gördüğün şeyler sadece boş gölgelerdi, şimdiyse gerçeğe daha yakınsın, gerçek nesnelere daha çevriksin, daha doğru görüyorsun, dersek; önünden geçen her şeyi birer birer ona gösterir, bunların ne olduğunu sorarsak ne der? Dehşete düşmez mi? Demin gördüğü şeyler, ona şimdikilerden daha gerçek gibi gelmez mı?..

Peki, onu ışığa bakmaya zorlasalar gözleri acıyacak ve bakması gerekene şöyle kaçamak bir şekilde bir göz atacaktır; bu gördüğünün, ona son gösterilenden daha açık seçik olduğunu düşünecektir, öyle değil mi?”…

…Yukarı dünyayı görmek isterse, buna alışması gerekir. Rahatça görebildiği ilk şeyler gölgeler olacak. Sonra, insanların ve nesnelerin sudaki yansıları, sonra da kendileri. Daha sonra da, gözlerini yukarı kaldırıp, güneşten önce yıldızları, ayı, gökyüzünü seyredecek… en son da güneşi… o zaman anlar ki, mevsimleri, yılları yapan güneştir. Bütün görülen dünyayı güneş tanzim eder. Gördükleri her şeyin asıl kaynağı güneştir…

…Arkadaşlarına acımaya başlar ve haline şükreder…

(Mağarada) önlerinden geçen nesneleri (gölgeleri) en net görmüş, nesnelerin hangisinin ötekilerden önce, hangilerinin daha sonra, hangilerinin de birlikte geçip gittiğini en iyi fark
etmiş ve bunları kafasına en kesin şekilde kaydetmiş, bu bakımdan da gelecekte ne olacağına akıl yürütme ile karar verebilecek olanlara ödül vermiş olsunlar. (üç adet yarışma türünden bahsediyor) Mağaradan kurtulan adam artık o kazançları kıskanır mı, o boş hayalleri ve eski yaşantısını özler mi?…

…Peki bu dediğimiz adam yeniden mağaraya dönüp eski yerini alsa; gün ışığından ayrılan gözleri karanlıklara dayanabilir mi?…

… Peki mağarada karanlıktan kurtulmamış olanlar ile konuşsa ona gülmezler mi? boşu boşuna çıkmış, üstelik de gözlerini bozup dönmüş demezler mi? Kurtulan adam onları yukarıya götürmeye kalkışınca, ellerinden gelse, öldürmezler mi onu?

Sevgili Glaukon (duyularla) görünen dünya mağara zindanıdır. Mağarayı aydınlatan ateş de güneşin yeryüzüne vuran ışığıdır. Üst dünyaya çıkan yokuş ve yukarıdaki güzellikler de ruhun düşünceler dünyasına yükselişidir. …. Kavranan dünyanın sınırlarında iyi ideası vardır, insan onu kolay kolay göremez. Görebilmek için dünyadaki tüm iyi ve güzellerin ondan geldiğini anlamış olmalıdır. Bu dünyadaki ışığı yaratan ve dağıtan odur. Kavranan dünyada da doğruluk ondan gelir. İnsan sadece onu görünce kişisel ve kamusal dünyada(alanlarında) mantıklı davranabilir.

Bir kez bu yüksekliğe çıkmış insanlar…(artık sıradan işlerle uğraşmazlar)…

…Peki o zaman bu tanrısal seyir düzleminden insanların o acılı, dertli dünyasına indiğinde, kişinin aptalca, beceriksizce davranmasına ve alabildiğine gülünç görünmesine şaşıyor musun?…

Platon, Republic, çev. B Jowet, Gutenberg Project.

Hikaye

Bir grup mahkum bir mağaranın derininde mağara duvarına karşı ayakları zincirlenmiş şekilde yaşar. Mahkumlar ayağa kalkamaz, duvardan başka bir yere de bakamazlar. Onların arkasında bir duvar ve duvarın arkasında da bazı kuklaları oynatan insanlar vardır. Kuklaların arkasında ise bir ateş kuklaların gölgesini mahkumların baktığı duvara düşürmektedir. Mahkumlar bu gölgeleri tek gerçeklikleri olarak sahiplenmiştir ve “şimdi hangi gölgenin çıkacağı, nelerin birlikte çıkacağı, geçmişte hangi gölgelerin çıktığı” gibi yarışmalar düzenlerler. Bir mahkum zincirlerinden kurtulur ve dış dünyadaki gerçekliği görür. Önce gözleri zorluk yaşar ama alışınca mağaranın karanlığındakilerin haline üzülür. Sonra Güneş’i görür, en iyi. Sonra mağaraya geri döner. Diğer mahkumlar ona dışarıda gözlerini bozduğunu söylerler. Kurtulan mahkum önce gölgeleri göremez, gözlerinin alışması gerekir. Sokrates son olarak şunu sorar: Kurtulan diğerlerine gerçekler konusunda ısrar ederse onu öldürmezler mi?

File:Plato - Allegory of the Cave.png - Wikimedia Commons

Anlamı

Mağara benzetmesi bir filozofun yolculuğu, toplumun genel durumu, bu dünya ve öbür dünya(metafizik) gibi konulara dair benzetmeler içerir. Sokrates bunu toplumda felsefe yapmayı betimlemek için anlatmıştır. Devlet eseri bağlamında bakıldığında ise devletteki en önemli şey olan “eğitim” ile ilgili bir araçtır. Filozof insanlarla gölgelerini, illüzyonlarını konuşarak bir yere varamaz. Bu yüzden toplum kuklacılar tarafından etki altına alınmadan, eğitimle işe başlanmalıdır. Bu hikayenin işlevi ve anlatısı eğitim değildir, ancak kitapta vardığı sonuç budur. Bu yüzden Sokrates’in diğer öğrencileri gibi Platon da bir okul kurmuş ve bugünkü medeniyetin temellerinden birini oluşturmuştur. Akademi adlı bu okulu sonraki yazıda işleyeceğiz.

Hikayedeki bazı temalar: felsefe yapmanın zorluğu, görüşlerin(yarışmaların) anlamsızlığı, filozofun ve aydının toplumdaki konumu, toplumun tasarımı, bilginin mahiyeti, özgür düşüncenin görünümü, idealar aleminin tasviri, ideal olana ulaşma çabası.

Sembolizm

Ne anlatıcı Sokrates ne de yazar Platon böyle bir analize girişmiyorlar. Ancak kitabın ve Platon külliyatının geneline bakıldığında şöyle spekülasyonlar yapılagelmiştir.

File:Plato's Allegory of the Cave B+W clear.jpg - Wikimedia Commons
  • Mağara: Duyular dünyası, duyularla algıladığımız dünya.
  • Mağaranın dışı: Her şeyin asıl formunun bulunduğu ideal düzlem, idealar dünyası. Dış dünya. Formlar alemi, her şeyin mükemmel formunun bulunduğu idealar dünyası.
  • Mahkumlar: İllüzyonlara kapılmış, sorgulamadan yaşayan insanlar.
  • Gölgeler: Kültür tarafından mahkumlara anlatılan sorgulanmamış anlatılar.
  • Kuklalar: İnsanlara anlatılan hikayeler, mitler, politik yalanlar.
  • Ateş: Aydınlık, ama öte dünyadaki Güneş kadar değil, sahte, geçici.
  • Kurtulan mahkum: Filozof
  • Mağaradan kurtulmak: Aydınlanmak, ideal olana ulaşmaya çalışmak.
  • Güneş: En iyi ideası, onun sayesinde görürüz ve onu da görürüz!
  • Dışarıda mağara hakkında düşünme: Filozofun arzularından kurtulması ve yanılgılarına kapılan insanlara üzülmesi.
  • Mağaraya geri dönmek: Filozofun sosyal sorumluluğu, toplumla birlikte yaşama mecburiyeti
  • Mağarada tepkiyle karşılaşmak: Başka bir dünya olasılığını kabullenemeyen illüzyona kapılmış kitleler.
  • Mağaradakilerin gölgeler hakkındaki yarışmaları: Bu dünyadaki bilgimiz ve maddi değer atfettiğimiz şeyler.
  • Mağaraya girerken ve çıkarken yaşanan körlük: Aydınlık da illüzyon da alışma gerektirir.

Kaynakça

Leave a Reply