Sokratesin Savunması‘ndan:
Beni suçlayanların üzerinizde nasıl bir etki bıraktıklarını bilemem, Atinalılar; ama öylesine inandırıcı konuştular ki, neredeyse bana kendimi unutturdular; ve gene de söylediklerinin hemen hemen tek bir sözcüğü bile doğru değil. Ama söyledikleri sayısız yalan arasında beni en çok biri şaşırttı: Sizlere benim tarafımdan aldatılmamak için kendinizi kollamanız gerektiği çünkü çok inandırıcı bir konuşmacı olduğum söylendi. Aslında ağzımı açar açmaz büyük bir konuşmacı olmaktan nasıl uzak olduğumu göstereceğimi bile bile bunu söylemeleri bana çok utanmazca göründü—hiç kuşkusuz usta bir konuşmacı ile demek istedikleri şey gerçekliği dile getiren biri değilse. Ama demek istedikleri buysa, usta bir konuşmacı olduğumu kabul ederim, hiç kuşkusuz onlarla aynı tarzda olmamak üzere. Evet, dediğim gibi, söyledikleri arasında gerçek tek bir sözcük bile yok; ama benden yalnızca gerçeği işiteceksiniz.
Atina demokrasisi çarşıda pazarda konuşan bir adama kafayı takmıştı. 2600 yıl önce demokrasiyle yönetilen, Akdeniz’i ticaret aracılığıyla yöneten bir sisteme sahiptiler. Bugünkü birçok devlete göre epey müreffeh bir yaşam sürüyorlardı. Dört bir taraftan zenginlik akıyordu. Doğudaki Persliler, rakip devletler ve filozoflarla savaşmak dışında toplumsal olarak her şey yolundaydı. Filozof Sokrates şehirde vatandaşlarla sohbet ediyor, öğrenme hevesindeki gençlere öğütler veriyordu. Ölümüne dek bir kitap yaymamış, bir organizasyonda bulunmamıştır. Sadece etrafta insanlarla sohbet eden bir adamdı.
Yukarıda ve aşağıda Sokrates’in Atina Devleti’nin mahkemesinde yargılanırken yaptığı konuşmanın başlangıç ve sonunu görüyorsunuz. Bu metin Platon tarafından Savunma(Apoliga Sokratus) adıyla aktarılır. Eser mahkeme sürecini diyaloglarla anlatır. Yine Platon tarafından iki diyalogla daha mahkeme öncesi ve sonrası da aktarılır. Euthyphron mahkemenin hemen öncesini, Savunma mahkeme sürecini, Kriton ise mahkeme sonrasını anlatır. Platon bunları ilk elden anlatır ama mahkeme kayıtları değildir. Yine de Platon’un diyaloglarına güvenilir. Aslında Sokrates’in af dilemesi ve devletin diktelerini kabul etmesi amaçlanır. Ama Sokrates ölümü tercih eder. MÖ. 399’da, 70 yaşında, baldıran zehri içerek mahkemenin infazını kendisi uygular. Devlet, ister demokrasi olsun, ister tiranlık: bir amaçla bir araya gelen insanların topluluğudur. Her devletin en azından hayatta kalmak gibi amaçları vardır. Felsefe devlet dahil her şeyi sorgular. Tabi sorgulanmak devletlerin çoğu zaman işine gelmez. Devlet felsefe yapmaz. Çünkü kalabalıkları dikte yöntemiyle ortak paydaya getirir. Birçok insanı aynı amaca yöneltirken şüphe ederse insanlar kopmaya başlayacaktır. Bu yüzden sorgulama söz konusu bile olamaz. Devletin doğası gereği felsefe yapması beklenemez. Kendi parçası olan vatandaşlarına yapılmasına da izin vermez. Vatandaşlar da devletin çıkarları adına felsefeyi öldürmekte tereddüt etmezler. Bu tüm devletlerde böyledir. Felsefenin olduğu yerde gücü ele geçirenlerin halkı sömürmesinin engelleneceğinden, ve felsefenin devletin temel sömürü enstrümanlarını reddetmesinden ilişkileri iyi olamaz. Sokrates de büyük kültürlerinin başındaki güçlerden rahatsızdı. Halkı tanrılarla oyalayıp, insanları kullanan idareleri eleştirdi. İnsanları sorgulamaya çağırdı. Asla bireylere saldırmadı. O, fikirlerle çatıştı. Asıl meselenin, kalıcı çözümün de kafa yapısını değiştirmek olduğunu biliyordu ki ölümüyle insanlığa bir mesaj vermek istedi. Devleti idare edenleri değil, devleti böyle idare etmeyi, bireyin diğerlerini sömürmesi fikrini hedef aldı.
Bu yüzden, ey yargıçlar, ölüm karşısında umutsuz olmayın, ve pekinlikle bilin ki, ister bu yaşamda olsun isterse ölümden sonra, iyi bir insanın başına hiçbir kötülük gelemez. O ve onun olan hiçbir şey Tanrılar tarafından gözardı edilmez; ne de benim yaklaşan sonum yalnızca bir şans sonucunda olmuştur. Ama açıkça görüyorum ki benim için en iyisi şimdi ölmek ve sorunlardan kurtulmak olacak. Bu yüzden bilici hiçbir belirti vermedi. Bu nedenle de beni mahkum edenlere ya da suçlayanlara kızgın değilim; bana hiçbir kötülük yapmış değiller, gerçi beni mahkum etmedeki amaçları bana bir iyilik yapmak değil ama beni yaralamak olmuş olsa da; ve bunun için onları biraz kınayabilirim. Gene de onlardan bana bir iyilikte bulunmalarını isteyeceğim. Oğullarım büyüdükleri zaman, ey dostlarım, eğer varsıllık konusunda ya da başka herhangi bir şey konusunda erdem için olduğundan daha fazla kaygı gösterirlerse, ya da eğer gerçekte birer hiçken bir şeymiş gibi davranırlarsa, sizden onları cezalandırmanızı, benim sizlere sıkıntı verdiğim gibi onlara sıkıntı vermenizi isteyeceğim; o zaman uğruna kaygı duymaları gereken şeyle kaygı duymadıkları için, gerçekte bir hiçken bir şey olduklarını düşündükleri için, benim sizleri azarladığım gibi siz de onları azarlayın. Eğer bunu yaparsanız, hem ben hem de oğullarım sizden hakça davranış görmüş olacağız.