wittgenstein iki dönem

Wittgenstein’ın İki Dönemi

İki Dönemli Filozof

Ludwig Wittgenstein Tractatus eserinde dilin mantıksal yapısını ve sınırlarını katı biçimde göstermiş, eseri yazdıktan 10 yıl sonra ise dile bu kadar katı mantıksal arayışlarla yaklaşamayacağını fark etmiştir. Ölümünden sonra yayımlanan Felsefi Soruşturmalar eserinde dilin değişken yapısına değinmiş, sonradan gündelik dil felsefesi olarak anılan ve dilin kullanımda şekillenen yapısını vurgulayan bir felsefe geleneğine yol açmıştır.

Wittgenstein’ın felsefesi o yaşarken yayımlanan Tractatus eseri çevresindeki erken dönem ve onun ölümünde sonra yayımlanan Felsefi Soruşturmalar eseri çevresindeki geç dönem olarak ikiye ayrılır. Wittgenstein genç yaşta okuduğu Otto Weininger ve Karl Kraus’un eserlerinden dilin yanlış kullanımına dair fikirler edinmiştir. Kant’ın eleştirel felsefesi, Spinoza’nın geometrik yöntemi ve Schopenhauer’in istenç ve tasarım olarak dünya tasavvuru eski felsefe anlayışından onu etkileyen parçalardır. Analitik felsefeyi henüz kuran Frege ve Russell ile dönemin etkin filozoflarından Freud ve William James de onu etkileyen isimlerdendir.

Erken Dönem

Tractatus yayınevleri tarafından birçok kez reddedildikten sonra Russell’ın desteğiyle yayımlanmış ve Russell da dahil çoğu insanca yanlış anlaşılmıştır. Örneğin, kitabın epistemolojik veya mantıksal bir çözümleme olduğu iddialarına karşın Wittgenstein konunun etik olduğunu söylemiştir.

Wittgenstein bu eserde mantıksal atomculuğun bir sonucu olarak dünyanın birçok bağımsız olgudan oluştuğunu ve olgularında yalın nesnelerin ilişkilerinden meydana geldiğini düşünürken nesneleri daha gerisine gidemediğimiz temeller olarak düşünür. Daha gerisine gidemediğimiz “nesnelerin” yine kendisinden geriye gidilemeyen dil unsurları olan “adlar”ile ifade edildiklerini söyler. Öyleyse her adın aynen nesnesi gibi mantıksal biçimi vardır ve bundan dolayı da çeşitli ilişki kurma olanakları mevcuttur.

Yedi ana önermenin daha alt önermelere bölünmesiyle oluşan Tractatus 80 sayfadır. Genelde söylenebilir olan ve gösterilebilir olan ayrımı üzerinden gerçekliğin dil ile ifadesinin anlamdışı alana taşarak yapıldığını, bu kitap da dahil tüm felsefi söylemlerin anlam kargaşasından ibaret kaldığını ifade etmekte ve okunduktan sonra kendini yok eden bir eser görünümü vermektedir.

Mantık ve Fizikte İki Açıklama Bulanık Mantık ve Kuantum Fizik postulat hiyerarşi

Kitapta dilin sınırlarını çizerken metafizik önermeleri- yani dilin bir resim halinde oluşturamadığı belirsiz ifadeleri- dışarıda bırakmak gerektiğini ve mantıksal- kesin bağlarla resmini oluşturabildiğimiz anlamlı ifadelere odaklanılmasını önermiştir.

Geç Dönem

Tractatus’u “konuşulamayan yerde susulmalı” önermesiyle bitirerek felsefe yapmanın imkansızlığını dile getirdikten 5-10 yıl sonra hata yaptığını fark edip “geç dönem” olarak bilinen yeni bir felsefe yapmaya başlar. Bu dönemde oluşturduğu el yazmaları ölümünden sonra Philosophische Untersuchungen(Felsefi Soruşturmalar) adıyla yayımlanmıştır.

İki kitap arasındaki temel fark Tractatus’da dil değişmez ve zaman dışı iken Felsefi Soruşturmalar’da insan ile birlikte değişen yapıda olmasıdır. Adlar- nesneler ve tümceler-olgular karşılıklı ilişki tasavvurlarının da yetersizliği ikinci dönemde ortaya çıkmıştır. İlk dönem dilin adlandırma işlevi üzerinde durulurken ikinci dönemde oyun gibi kullanım sırasında değişebilmesine değinilmiştir.

Tractatus’da dil ile dünya arasındaki ilişki resmetme yoluyla kurulurken Felsefi Soruşturmalar’da dil ve dünya kullanımda birleşirler. Ayrıca Tractatus’un ilk önermesindeki dünyanın olgulardan oluştuğu fikrinin tersine Soruşturmalar’da bir dili konuşanların arasındaki bildirimler nesnelere ya da olgulara bakarak değil o dili konuşanların kullanımlarına bakarak anlaşılabilir.

X’in anlamı nedir sorusunun yanıtı X’in özü ve doğasıdır. Bu da metafizik söylemleri gündeme getirir. Bu yüzden “nelik” talep eden sorulardan sıyrılarak “nasıl” sorularına odaklanmak gerekir. Metafizik Soruşturma eserinde ve geç dönemde yine reddedilir. Yalnız kullanıma bakıldığında bunun bir işlevi olduğu için dikkate değer olduğunu söyleyebiliriz. Wittgenstein geç dönemde de nedir sorusu yerine nasıldır sorusunu sorarak dil bağlamına bakar ve anlam diye kast edilenin aslında kullanım olduğu görür.

wittgenstein iki dönem

Karşılaştırma

Tractatus’ta dilde önermelerle gerçekliği resmettiğimizi, önermelerin ise şeylere değil gerçeklere işaret ettiğini söyler. Kelimeler cümle ve bağlam ile birlikte anlamlıdır. Kelimeleri gerçeğe işaret etmeyen önermelerin doğruluk değeri belirlenemez. Metafizik en sorunlu alanken etik de benzer bir durumdadır.

Felsefi Soruşturmalar’da ise mantıksal temellerden ziyade gündelik kullanımın öne çıktığını ve saf mantığa indirgenmeye çalışılan felsefe anlayışının dünyaya o kadar da uygun olmadığının anlaşıldığını görüyoruz. Her ne kadar Tractatus matematiksel-mantıksal arayışıyla geçerli bir eser olsa da Felsefi Soruşturmalar hayatla ve oyunlarla daha barışıktır.

Tractatus’da mantık arayışı, Felsefi Soruşturmalar’da dil oyunlarını anlama çabası olduğunu söyleyebiliriz. Wittgenstein birinci dönemde felsefenin mantıksal hatalardan meydana geldiğini söylerken, ikinci dönemde çoğu felsefi sorunun dilin bizi büyülemesinden kaynaklandığını söyler.

İlk dönemde dil, dünya ve düşünce ilişkisini ele alırken geç dönemde felsefenin ve dilin oyunlarla kurulduğuna dair bir eleştiri geliştirmiştir. Tractatus’la özdeşleşen erken dönem mantığın dil aracılığıyla metafiziğe uygulanması, Felsefi Soruşturmalar ile özdeşleşen geç dönem ise mantık yerine uygulamaları konu edinen, anti-sistematik bir tasvir çabası görünümündedir.

Erken dönemdeki anlam teorisini “anlamlı bir önermenin mantıksal bir şekilde bir resme işaret etmesi”, geç dönemdeki anlam teorisini ise “anlamlı bir önermenin bir kullanıma işaret etmesi” olarak özetleyebiliriz. İlk dönemde kurallar özü oluşturup katı biçimde yönlendirici iken ikinci dönemde kurallar üstü kapalı bir şekilde ve belirsizce vardır. Erken dönemde ideal bir anlam arayışı varken geç dönemde pratikteki kullanımı anlamaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Erken dönemde kelimelerin bir anlama sahip olduğunu düşünürken geç dönemde kelimelerin birey ile dünyanın etkileşiminden ortaya çıktığını ve değişken olduğunu dile getirir. Erken dönemde anlam bir yargı şeklinde dile getirilebilirken geç dönemde anlam dildeki kullanıma bakılmak durumunda olan bir değişkendir.

Araştırmacılar iki dönemi birleştirip bir üçüncü Wittgenstein oluşturmaya çalışmış, ortak noktalardan hareketle Wittgenstein felsefesini direkt olarak ifade edilebilir bir hale sokmaya çalışmışlardır. Nitekim iki dönemde farklı yanlar olduğu kadar ortak yanlar da vardır. Soruşturmalar Tractatus’la metafiziğin giderilmesi, üzerinde konuşulamayan ifadelerin dağıtılması gerektiğini söylemesiyle ortaklaşır.

Kaynakça

Leave a Reply