%99 Müslüman, ama her halde sokağa çıkmıyorlar. Güneşli bir günde iyilik görmeyeli epey oldu. Camiler boş, hocalar da bu durumdan rahatsız değil. Ahlak karmaşası haline gelen trafikte beş dakika mücadele ettiğinizde %99’un bir yerlere gizlendiğini düşünüyorsunuz. %10’a da razı olacaksınız, ancak göremiyorsunuz. Büyük olasılıkla sizin gözlerde sorun var.
İyilik için yaşayan dindar insanların bir yerlerde olduğunu hissediyorsunuz, ama çevremizi saran kötülükler karşısında gizlenmiş olmalılar. Onlar meydanı boş bırakınca da yakın tarihimizde maruz kaldığımız fırsatçılar değerleri sömürmeye çalışıyor. Hukukun ve normların sömürüldüğünü görüyoruz. Tüm dünyada aynı şey var, bize özgü değil. Ancak bizde durum sandığımızdan daha kötü.
Felaket kendini kandırma esnasındaki sıradan olaydır. Kendini kandırmayan, gerçeklerle yüzleşen toplumlar veya bireyler her olayı hayatın olağan bir parçası gibi karşılar. Önemli olan hazırlıklı olmaktır. Hazırlıklı olmak da öncelikle kendi yalanlarımızdan sıyrılmak ile başlar. Çok büyük olduğumuza inanarak kendimizi kandırıyorsak en ufak mağlubiyette felaket yaşamış olacağız. Halbuki gerçekçi davransak kendi boyumuza göre işlere kalkışırız ve yenilgide o kadar da mağdur olmayız. Daha da önemlisi yetersizliğimizi kabul ettiğimizde kendimizi geliştirmeye yönelik harekete geçeriz.
İnancımız kendimizi fark etmemiz için büyük bir vesiledir. Kime sorsanız kendi inancına göre mükemmeldir, ancak hangi inanç diye kimse sormamaktadır. Bir kere semavi dinlere mensup kimse her koşulda görüldüğünü bilmektedir, ancak bir şekilde kendini kandırmanın yollarını ayarlamış, kendi mikro inancında mükemmel insan olmuştur. Sonuç olarak aynı inanca ve ülküye inanan insanların kendi değerlerine aykırı hareket edebildikleri bir yozlaşmayı tecrübe etmekteyiz. Kendini kandırma yoluna girenler kendi varlıklarının, toplumlarının ve hayatın karşısında yer almaktadır.
İslam’ın karanlık çağını yaşadığımızı söyleyebiliriz. Biz bu uygarlığın içinde yer alıyoruz. Eskiden İslam uygarlığı içinde insanların akılcı ve barış içinde yaşayabildiğini biliyoruz. Hatta klasik çağında refah ve ilim ile diğer uygarlıkları değiştirmiş ve bugünkünün aksine imrenilecek bir konuma ulaşmıştır. Ne var ki çağımızda gericilik ve ahlaksızlık örnekleri bu uygarlıktan veriliyor. Bugün en çok acıyı Müslümanlar çekiyor, acı çektiren de öteki Müslümanlar. Kafalar kesiliyor, kafirler ilan ediliyor, savaşlar çıkıyor; hep Müslümanlar arasında. Mekke ve Medine’yi Amerikan uçakları koruyor, hem de öteki Müslümanlardan. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir televizyon kanalında hep Müslümanlar var, ancak hiçbiri iyilikten haber vermiyor.
Kendimizi kandırmayı bırakıp bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmeliyiz. “Yüzde doksan dokuz” örneğiyle anımsadığımız değer sömürüsünü terk etmeliyiz. Yüzde doksan dokuz Müslüman ya da herhangi bir renkte olmak mesele değildir. Takım tutmakla övünmek boşluğun kanıtıdır. Ne Müslüman olmak, ne milliyet ne de diğer sıfatlar ile kendimizi kandırmayalım. Değerler görelidir, sıfatlar geçicidir. Değerleri sorgulamalı, değerlerin bayraktarlığını üstlenenleri yeniden değerlendirmelidir. Değer sömürüsüne dur demedikçe kendimizi kandırmamız sona ermeyecek ve gelişemeyeceğiz.
Bomboş bir adamdı, boşluğu kapatmak için Fenerli oldu. Falancı, filancı veya dinci olmak da mümkündü, ama o takımların renkleri artık o kadar da beğenilmiyordu.
Müslüman demek, müslümanlara eli ile, dili ile zarar vermeyen kimse demektir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)