Okçu küresel siyaseti bilmez, sancağı ve marşı bilir.
Bu oyunda insanları hayali düşmanlar ve efsaneler ile beslemek tutumu vardır. Örneğin masal ve yalan olmadan çocuk yetiştirmek imkansızdır, çünkü dünyada yeni olan çocuk için olaylar masallardan ibarettir. Henüz içselleştirebileceği bir şemaya sahip olmadığı için mitler ve efsaneler öğrenmesinin anahtarıdır. Herkes uzmanlığı olmayan birçok konuda çocuktur ve masal gibi basit benzetmelere ihtiyaç duyar. Yaşamak konusunda yeni olan çocuklar için anlayabilecekleri kodlar olan yalanlara ve çarpıtlamara başvurururuz.
Eğitim idare edilebilir anlatılardan oluşur.
Eğitim şimdiye kadarki tecrübenin mitlerle, anlaşılabilecek çarpıtmalarla aktarılmasıyla insanların davranışlarının değiştirilmesidir. Türümüzden böyle bir miras devralmışız ve devam ettiriyoruz. Mesela dil ile kodlanmasak insanlık içinde yer alamayız. Kimse çocuklarına kelimeleri öğretirken “buna masa denir ama sen yine de bir düşün” demiyor. Kodlayarak, şartlandırarak eğitiyoruz. Kimse çocuğuna kendisinin kötü olduğunu ve başka anne- babaları dikkate alması gerektiğini öğretmiyor. Hiçbir devlet kendi amaçlarının sorgulanması için çocukları eğitmiyor. Herkes mitolojik bir yıkama sürecine giriyor.
Yıllarca eskiden yazılmış şeritleri tarayıp ezberleriz. Beynimiz yıkanarak kodlanırız. İnsan türü kendi faydası için çocukluk ve gençlikte böyle bir kodlamaya ihtiyaç duyar. Mitolojik ve yanlış da olsa kodlanmayan insanlar türümüzün momentumunu kendilerine ve çevrelerine zarar vererek harcayabilirler. Buna da tuzlama benzetmesi yapabiliriz. Masallar ile tuzlanıp kandırılan insanlar yetişkin olduklarında düşünüp öğrenir ve yapı çözümü yaparak mitleri bilgiye dönüştürebilirler. Aksi halde canlılık altyapısı olan şiddet, cinsellik, şöhret, ve sair kuruntular ile zihinsel boşluklarını doldurup kendilerine zarar verebilirler.
Devletin ordunun dışında da insanlara ihtiyacı vardır.
Devletler eğitim ortamında kesinlik ve mitoloji verir, ancak bir aşamadan sonra devleti ilerletmek için bazı bireylerin sorgulayıcı olması ve toplumsal oku çizmeye, yönlendirmeye çalışması gerekir. Hatta totaliter devletlerde ok yavaş, hatta geri gidebilir. Toplumda toplu kontrol sorgulayıcıları azaltır. Mesela din eğitiminde benzetmelerle anlatılan vizyonlar devletin kesinlik üretiminde anlamını yitirip belirli nesneler gibi algılanabilir. Bazı insanların bunu reforme etmesine izin vermek, kendisinin sorgulanmasını sağlamak hayati önem taşır. Aksi halde bugünkü din gibi komik duruma düşebilir, baskıcı devletlerin ideolojileri gibi kendi vatandaşını bile ikna edemeyebilir.
Devlet bireyleri nesneleştirir, toplayıp çıkarabileceği sayılara dönüştürür. Okçulara ihtiyaç duyduğu için okçuluğu beceremeyen ama dahi olan insanların başarısız sayılmasına yol açabilir. Günümüzde formel eğitimin en büyük sorunu halen tek tip insanı öne çıkarıp başarılı saymaktır. O insan tipi de iktidarın dediğini yapandır. Eski dünyada işçi sınıfını eğitmek için kurulan mekanizmalar ufak reformlarla günümüze gelmiştir, ama artık askerler ya da asker gibi çalıştırılan emir eri işçiler yok. Yarın tekrar olabilir, ama günümüzde kışlanın dışına da insan yetiştirmek gerekir. Yani dediğinin dışında bir şeyler yapacak kişiler gereklidir.
Belli bir yere kadar kodlanmış bireylerden bir kısmının okçu bir kısmının yönetici, başka kısımların zanaatkar, filozof, tüccar olması gerekir. Gelecekte en çok ihtiyaç olan şey devlet eğitiminin üzerine kendisi bir şeyler ekleyen bireylerdir. Çünkü devletin şemaları, kurumların dedikleri insanları tatmine ulaştırmayacaktır. Sadece entelektüel hazza yönelen insanlar tatmin olup “yaşadım” diyebilecektir.
Devlet hak ettiği eğitimi gösterir.
Batılı devletlerin eğitimdeki üstünlüğü onların buna mecbur kalmasından gelir. Kimse rahatlıktan gelişmemiştir. En azından rekabet ve yaratıcı bir yıkım söz konusudur. Kontrolcü, askeri yapılanmayı bırakamayan devletler vatandaşlarını kışlanın dışına çıkarmazlar. Devletin dediğinin dışında bir şey yapmamayı başarı sayarlar. İç işlerde huzur ve başarı olur, ancak dış işlerde yenilgi kaçınılmaz olur.
Gerçek dünyada sınav dersten önce gelir. Devletin dediğini tekrar etmeyi öğreten okullar yeni durumlara, yani hayata yönelik hazırlığı olmayan emir erleri yetiştirmekten ileri gidemezler. Devletler bunu sadece problem yaşayarak, toplumsal karışıklıklar ile düzeltirler. Eğitim tehlikelere hazırlık olduğundan ülkelerin iç bölgelerinde izole kalmış, başka bir kültürle karşılaşmamış, kültürler arası çatışmanın yıkıcı yaratımından faydalanmamış topluluklar iyi eğitim veremezler. Devletlerin eğitimi genellikle çektikleri sıkıntıların bir hak edişi, çıkardıkları derslerin okul dersine dönüştürülmesidir.
Devlet en iyi okçuları seçer, ancak okçuluk artık işe yaramıyor olabilir.
Devlet de diğer her şey gibi oyunlaşmalıdır.
Bu çocuk oyunu değil dediğimiz konuların hepsini oyun yapmalıyız. Devlet oyununu kurmadıkça küresel dünyada hayatta kalamayız. Yani insanlar oyuna zaman harcar gibi iş yapmalıdır, kendileri de bunu talep eder. Sınıflarda öğrencilere ne yaptırıyoruz? Onu yapacaklar. Onu yapmak isteyecekler. Ezber veriyorsak ezberle hayatlarını geçirmeye çalışacaklar. Halbuki hayati olmayan her şeyi kaldırmak gerekir. Sadece sohbet kalacaktır. Yahut da hayati problemlere çözüm üretme dersleri olacaktır. Eksilecek bir şey kalmadığında mükemmele ulaşır.
Vatandaşlar okyanus ötesindeki düşmanlara neden özenir? Neden onların kıyafetini giyer? onlar iyi olduğu için değil, hayatta kalmamızı sağlayacak bir taklit içindeyiz. Şimdiki eğitim ortamında yaptığımız şakalar ve kurduğumuz dostluklar dışında nadiren faydalı olduğumuzu hissediyoruz. Bir çıkmaz içindeyiz, geri de dönemiyoruz. Bunu katlanılır kılmak için sonradan istisnalar uydurmaya ve geçmiş başarılar ile övünmeye çalışıyoruz.
Kurumlar blok oyuncak üreticisi olmalıdır.
Devletin postulatları yine olacaktır, ancak oyuncak bloklar gibi sonradan şekillendirmeye müsait olmalıdır. Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değer değildir, çünkü sorgulamadan iyi bir hayat olup olmadığını bilemeyiz ve kötü bir hayat yaşıyor olabiliriz. Devlet sonradan sorgulanacak bir yapı kurmalıdır, yoksa en güçlü devlet bile çökecektir, tarih güçlü devletlerin çöplüğüdür.
Kurum bir eğitim verecekse gelecekte kendini yenilemek üzere vermelidir. En iyi eğitim insanlığın ve sonsuzluğun bakışını kazandırabilendir. Çocuk oyunları, arzular, statüler ile uğraşmayı bırakıp kendi başına aydın bir hayat süren kişi tipine ulaşmalıdır. Bunun için önce çocuk oyunlarını, arzuları, statüleri vermek; daha sonra bu blokları kullanıp aydınlanmayı inşa etmek gerekir. Kurumlar bu durumda çok katı veya serbest bırakmasın yeter.