İnsanlar bir an önce evlerine varmanın telaşındaydı, vardıkça daha da uzaklaştılar. Ev sadece bir duraktı, yol ise asıl amaç haline gelmişti. İnsanlık yolunu seçmişti. Durmak, dinlenmek yok, ebedi meşguliyet vardı. Yol artık engel olmasına rağmen yeni yollara şükrediliyordu. Yol geçecekse bir yerin kıymeti artıyordu, insan nazarında.
Kediler yolu anlamıyordu, ama ölümü anlıyorlardı. Yol ölüm getiriyordu. Neydi o canavar sesler, kör edici ışık, acı hız. Zaten dünyaya hiç hoş biçimde gelmemişlerdi. Tamam, hava güzeldi; ama etrafta yiyecek bir şey yoktu. Terk edilmiş binanın bahçesinde öylece duruyorlardı. Yemek bulmak ise ancak canavarları aşıp yolun öbür tarafına geçmekle mümkündü.
İnsanlar burada başka canlıların yaşadığını biliyor, ama umursamıyorlardı. Hangi beton hangi yaşamı yok edecek diye sormuyorlardı. Yolun gerekli olup olmadığı hakkında bir tartışma oluşmuyordu. Medeniyetin reddi duyulmuş şey değildi, kediler hatalı olmalıydı. Kim derdi medeniyetin en büyük eleştirmeni kedi yavruları olacak!
İnsan yavrularını hemen susturuyorduk da kedi yavruları susmuyordu. Onları anlaşılmaz buluyorduk, onlar da bizi; özellikle de yoldan geçen büyük canavarlar içindeki canavar suretimizle, çok anlaşılmazdık.
Sokak kedisi yeni yavrulamıştı. Beş sokak yavrusuyla sokakta yaşamı sürdürmeye çalışıyorlardı. İnsanlar onları arada bir seviyor, arada da dövüyorlardı. Besleyen de vardı vesselam, yalan olmasın iyiliğe de denk geliyorlardı. Ancak nedense iyilik sadece sevimli kedilere yöneliyordu. Şaklabanlık yapmayana iyilik gösterilmiyordu.
Hava iyiydi, ama canavarlar yüzünden karşıya geçmek zordu. Özellikle de beş yavru için, beşi birlikte. Bir İstanbul akşamında, kimsenin umurunda değilken karşıya geçmek zorunda kaldılar. Geçtiler, ama yol öyle bir şey ki geçerek bitmiyordu. Bir de dönüşü, tekrarı ve sürekliliği vardı. Anne kedi yavruların dördünü geçirmişti, yalnız yavrulardan biri pek korkuyordu. Belki de küçük kedi yavrusu henüz geldiği dünyada “ne bu zulüm” diye düşünüyordu. Annesi geçmesi için gayret ederken yavru canavarların hiç fırsat vermediğinden dem vuruyordu. Kardeşleri geçince biraz gurur yaptı. Ben de geçerim dedi, ama onun demesiyle olmuyor. Medeniyet var söz söyleyecek.
Bir canavar uzaktan anne ile yavrusunu fark etti. Kediler yolun kenarındaydılar, karşıya geçmeye çalışıyorlardı. Canavar kedilere korna çaldı. Frene de basmadı, iki saniye önce eve giderse daha çok televizyon izleyebilirdi. Kediler beklesin. Evet, özveriyi kediden bekledi. Birilerinde akıl olmalıydı, sürücü kendinde olmadığını bildiği için gerekli davranışı kediden bekledi. Mamafih kedi kendince bir ölçüde akıllıydı, ama yol akıl dışıydı.
Karşıya geçemeyen yavru kardeşlerine özenip bir hamle yaptı. Tekerlerin altında ezilirken ne olduğunu anlamadı. Çırpındı, ağır bir acı hissetti. Küçük bedeni için epey ağır bir acıyla ortada kaldı. Bilemiyoruz fark etmedi mi, yoksa fark etmek mi istemedi; canavar bu kazadan sonra duraksamadı bile hiçbir şey olmamış gibi yola devam etti. Hiç durmadı, şüphe etmedi bile. Ama canavarlık ölmemişti. Arkadan gelen onlarca arabadan biri yavru kedinin kıvrandığını gördü. Yavru kıpraşıp duruyordu, ta ki hareketsiz serilene kadar.
Canavarın biri trafiği durdurdu. Kendisi de uzun zaman önce bir kedi ezmişti ve pişmanlık duyuyordu. Aslında günah çıkarıyordu da trafiktekilere çaktırmadı. Sevap işliyormuş gibi yaptı. Yavruyu yoldan aldı, kaldırıma bıraktı. Yavru sürünerek kaldırımdan yeşil alana doğru gitmeye çalışıyordu. Anne ise yavrusunun hareket edemediğini görerek ters bir şeyler olduğunu anladı. Başlarındaki canavarın sorumlu olduğunu düşünerek korkutucu sesler çıkardı.
İyi canavar teşekkür beklerken böyle davranılmasını anlamamıştı. Telefona sarılıp arkadaşlarını ararken anne kediye kızmamasını tembihliyordu. Aslında yapılması gereken belliydi, bir veterinere götürüp tedavi edilmeliydi. Yine de iyi canavar durumdan istifade kahramanlığını duyurmak istedi. İki arkadaşını arayarak ne yapması gerektiğini sordu. İkisi de veterinere götürmesini söylediler. Olay artık başkaları tarafından bilindiği için iyi canavar değerli zamanını harcamak zorundaydı. Yavruyu alarak arka koltuğa koydu. Önce poşet serdi tabi, koltuk kirlenmesin.
Veterinerin yol üstünde olmasının tesellisiyle gönlü şen bir şekilde yola koyuldu. Vardıklarında kedi miyavlamak vasıtasıyla durumu anlamadığını beyan ediyordu. İyi canavar ise saçma bir şekilde ne kadar güzel miyavladığı konusuna odaklanmıştı. Yavruyu arabadan alıp dükkâna doğru ilerlerdi. Veteriner dükkânına girdi, ama kimse ona ilgi göstermedi. Bunu yakışıklı olmamasına bağladı. Gözlük yakışmıyordu belki de. Havalı bir şeyler giyseydi veyahut karnını içine çekerek girseydi hemen dikkat çekebilirdi.
Çalışanlardan biri “neyi var” diye sordu. İyi canavar “araba ezdi” dedi. Bekleyin dediler. Zengin kediler varken ezilmiş kedi sırasını beklemeliydi. İyi canavar her ne kadar hava olsun diye bu duruma giriştiyse de bu ötekileştirmeyi garip buluyordu. Elinde tutmak zorunda kaldığı için beklemekten usanmıştı. Garip bir durumdu, ya kendisinin ezdiğini düşünürlerse, belki de doğanın kanununa karışmamalıydı. Kediyi orada bırakıp takdir-i ilahi diyebilirdi. Biraz pişman oldu, ama sonra geçti.
Zengin kedilerden fırsat bulan bir çalışan yavru kediyi masaya koydu. Bir şeylere baktı, pek anlamıyordu, ama herkese söylediği “iç kanama olabilir” repliğini tekrarladı. Arkadaşına sordu, bir şeyler yaptılar. Kedi kendi başına yolda bırakılsa daha mutlu ölebilirdi. En azından annesi ve kardeşleri ile olacaktı. Şimdi birçok canavar onu paylaşmaya çalışıyorlardı. En büyük payı da kendini iyi sanan canavar alacaktı.
Beklenmedik bir şey oldu. Yapmacık şehrin yapmacık insanlığı içinde mucizevi bir samimiyet oluştu. Bunun için küçücük bir yavrunun ezilmesi ve zorla getirildiği ışıklı bir masada son nefesini vermesi gerekmişti. Canavarı bile insafa getiren bir son bakış, bir ölüm yaşandı. Yavru nereye doğru ölmesi gerektiğini bilmediği için tam karşıya bakıyordu. İyi canavar da sanki müstahakkını görmek için tam oraya geçmişti. Yavrunun kıprayışı önce yavaşladı, sonra durdu, ağzı açık tam karşıya bakakaldı.
Yavru şaşkın bir bakışla ölmüştü, belki de annesi henüz öfkeyi öğretmemişti. Bu şaşkınlık kötülüğe miydi, yoksa hayatı öğrenemeden ölmeye mi? İyi canavar da bakakaldı. Bir süre bakıştılar. Çok küçük olduğundan mı bilinmez, iyi canavar kendisini unuttu ve yavruya katıldı. Hiçbir şeyin küçüğüne bu kadar sert olmamalı diye düşündü.
Sonra veteriner geldi. Kaybettik dedi, ama çok sıradandı. İyi canavar buna çok içerledi. Ödemeyi yapıp bir an önce çıkmak istedi. Veteriner zengin kedilerin sahiplerine hava atar gibi, gerek yok dedi, “sokak kedisi.” İşte bu ifade ve yavrunun son bakışı kallavi bir lanetin habercisiydi. Sokak kedisinin ölümü hayatı boyunca iyi canavarın, zihninde kalacaktı. Masum bir küçüğün bu sıradan ölümü o kadar akılda kalıcıydı ki zaman geçmesine bile gerek kalmadı. Bu ölümün her zaman yaşanacağı belliydi.
Veterinerden çıkan iyi canavar arabasına doğru yürürken “vay be” dedi, bu sıradanlık onu sarsmıştı. Arabaya binince biraz önce kedinin olduğu yere baktı. Yanlış bir şeyler olduğunun farkına varıyordu. Sadece dile getiremiyordu, nasıl dile gelirdi ki yanlış şey insan olmalıydı. Yavru medeniyetin altında kalmıştı. Birkaç okkalık bedenlerimizi taşımak için tonlarca ağırlıktaki aletler kullanıyorduk. Yol hakkından bahsediyor, hakkın yolunda bahsetmiyorduk. Korna çalarak haklı olunan bir düzende sokak kedileri kimdi! “Sokak kedisi” vay be! Bedava ölüm.
İyi canavar olayın etkisiyle imana geldi. Sokak kedisine saygı duydu. Bu yavrucak hayatı zor ayarda oynamıştı, arabanın rahatlığında değil. Küçük bedeniyle de devasa bir gerçekten bahsetmişti. Ölümüyle fikirleri var etti. Ölmemişti belki de, medeniyet onu hak etmemişti. O bir imkandı, yol vermesek de.
İyi canavar sonraları medeniyet eleştirmeni kesildi, ama hiçbir zaman yeterince itiraf edemedi. Canavarlık öyleydi işte, sadece daha az canavar olabiliyordun. Kedi sever olanlar vardı, canavarlığı gizlemek için. Sadece vicdanlarını bastırıyorlardı.
Hayatın geri kalanında canavarlar ne kadar yol yapsalar da hedeflerine hiç varamadılar. Yol yaptıkça uzaklaştılar. Ev için çalıştıklarını söyleseler de gittikçe sokağa düştüler
Suçlarını bastırmak için medeniyetin sesini açtılar. Bir de yavru kedilerle ilgili hikayeler yazdılar.