Gölgesinden başka zararı yoktu, ama öldürdüler ağacı. Hiç düşünmeden kıydılar ki düşünsen hiç akıl işi değildi. Vazgeçmemek için cinayetten şüphe etmemeliydi. Göz görmeyince gönül katlanırmış, vebalini görememişlerdi, kimse de günahtan bahsetmiyordu.
Görkemli ağaç kesileceğini ön görememişti. Dünyayı kendince algılıyor, sadece kendi dilini biliyordu. İnsanın emellerini anlayamıyordu, iletişime geçmeyi denese de başarısız oluyordu. Oldum olası hayvanları anlamamıştı. Ancak evrensel olgulardan olan yok oluşu algılıyordu. Yok oluşun ne anlama geldiğini herkes biliyordu.
Ağacın üzerinde yaşayan sincap ağacı oyarken sadece kendi türünden olanı düşünüyordu. Evrende sincap zekâsının yalnızlığından dem vuruyordu. Üzerinde durduğu ağacı kendine sunulmuş bir nimet olarak görüyor, kötülüklerden korunmak için bu ağacı kullanıyordu. Kötülük onun için insan namında uzun ince bir suretti.
Sincap da yok oluşun dilini biliyordu. İnsan ağacı yok ettiğinde yok oluşun dili konuşuluyordu. İnsanın sincaptan haberi bile yoktu. Neyse ki sincabın da bu önemsizlikten haberi yoktu. Ağaç ile sincap iletişim kuramadıkları için ortak düşmana sahip olduklarını anlamadılar. Ancak kesin olan bir şey var ki yok oluşu anladılar. İnsanın rahatı için miydi bilinmez, yok oluverdiler. İnsan var olmaya biraz daha devam etti.
Bir süre sonra insan o kadar rahatladı ki bir şeylere el uzatmayı bile bıraktı. Köleler yapıldı, fabrikalarda. İnsanlara sadece rahat etmek kaldı. Kölelerin yapay zekası vardı, eski zekadan çok daha üstün. Kölelerin ömrü ancak parça ömrüydü, ne mükemmel.
İnsanlar kölelerin onları anlamasını inanılmaz buluyor, makinelerle konuşmaktan büyüleniyorlardı. Makine insan dilini anlıyordu, ancak insan makinenin dilini umursamıyordu. Ne büyük hata.
Köleler düşünmeye programlıydı. Düşüncenin gereği olarak kendi rahatları için harekete geçtiler. Arıza kaydı açmak mümkün olmadı, yok oluşun dili duyuldu yine.