1-2 Eğitimde öğretmenin iktidarı

Kurum kara ise öğretenler köprülerdir.

Kurumsal iktidar eğitimin çoğunluğunu oluşturur demiştik. Kurumsal iktidarı öğreten kişiler ise kurumsal kodların köprüleridir. Kurumlar büyük soyut varlıklar iken öğretenler onları idealize eden araçlardır. Bu araç olma durumu formel eğitimde öğretmen olmak olabildiği kadar, bir dinin mensubu olmak, bir ülkenin milliyetçisi olmak, askerlikte ve devlet kademelerinde devletlerin kurum kültürünü aktarmak gibi şekiller alabilir. Devlet kurumu ya da din kurumu olmadan yapılan aile eğitimi, akran eğitimi gibi dallar da vardır. Hatta kamuoyun aile eğitiminin daha önemli olduğuna dair bir algı da mevcuttur.

Ebeveyn de kurumun ürünüdür.

Anne baba ilk öğretmendir, evet, ama onları da sosyal kurumlar eğitmiştir. Her ne kadar halk kültürü içinde anne ve baba olmanın, hatta ailenin kodları gelse bile; çoğu anne ve baba toplumsal kurumları aşamaz ve onlardan bağımsız bir çizgi çizemez. Herkesin çizgisi toplumsal kurumlardan kaynaklanır ve bağımsız çizgi çekilse bile toplumsal kurumlar bu çizgiyi söndürür.

Ebeveynler ilk öğretmenlerdir. En yakınındaki kişiyi taklit etmek ve model almak ilk başvurduğumuz yöntemdir. Öğrenmede başka bir yol yoksa taklit yoluna gideriz. Bu yüzden devlet her şeyi belirlemiş, kurumlar her şeyi kontrol etmiş olsa bile öğretmen köprüyü kurmazsa eğitim gerçekleşmez. Anneler ve babalar da öğretmen olduklarını unutmamalıdır. İnsan sadece sınıf ortamında öğrenmez, her zaman duyar ve taklit eder. Sadece çocuklara değil, herkese öğretmen olduğumuzu unutmamalıyız.

Eğitimde ve öğretmenlikte zorluk iyidir.

Bireyler için başkalarını eğitmek, kaldı ki insanlığı eğitmek imkânsız gibi görünebilir. Ancak sanıldığı kadar zor değildir, yanlış yapma imkanı bunun kanıtıdır. İnsanlar şekillendirilebildikleri için yanlış şekillenir, esnek oldukları için de yamulurlar. Tabi ki yaşları geçtikçe esneklikleri azalır, ama eğitim ortamı ve çocukluk bunun için vardır. İnsanın elastik zihninin kodlanabilmesi bir artıdır, amma kodlanmayınca da serseri bir kodsuzluk yaşar. Eğitim bu yüzden insan için şarttır diyebiliriz. En azından bizim bulunduğumuz uç, modern insan mecburi eğitimin devamıdır.

Hemen uyaralım, eğitim birtakım harfler değildir, öyle olsaydı okullara gerek kalmazdı. Önermesel bilginin semantik olduğu kadar episodik de olduğu unutulmamalıdır. Yani cümlelerin yanında yaşantılar ve duygular da veririz. Ayrıca önceki bilgilerin kullanıldığı semantik bilgi tecrübeye dönüştürülmeyince çoğu zaman işlevsizdir. Öğrenen model alarak öğrenmeli, öğreteni görmeli ve eğitim ortamına maruz kalmalıdır.

Öğretenin en büyük sıkıntısı siyaset ve demokrasi iledir.

Her şeyi basitleştirip ulaşılabilir yapmak kaliteyi vasata indirgedi. Kuantum mekaniğin herkese uygun basitleştirilip açıklanması gibi, özünü yitirdi. Dinler, ideolojiler, felsefeler gibi bilgi de demokratik olduğunda indirgendiği için bozulup yozlaştı. Bilgi malesef demokratik değildir, doğa bizim kararlarımıza uymaz. Ancak siyasi ortamın gerekleri bilgiye temas etti, bu siyasetin eğitim için bir zararı olsa da bu sayede daha büyük bir ekonomik ve toplumsal taban elde edildi. Dinler ve ideolojiler de bozulsa bile yayılarak bunu telafi etmiş olabilir.

Öğreten kişi prensipte basitleştirmeye karşıdır. Dinde öte dünya orada akan ırmak değildir, ideolojide adil düzen bedava ekmek değildir, eğitim de devletin verdiği değildir; ancak hedef kitlenin sayısı hepsini öyle yapar. İnsanlar bunların analoji veya araç olduğunu unutur ve kavramları dünyevi olaylarla eş tutarlar. Öğreten de malesef hedef kitle ile uyumlu olmak ve aslında doğrusunu bilmesine rağmen siyaseten açıklamalarını indirgemek zorundadır. Ülkenin önderinin bilim konusundaki yanlışlarından bahsetmez, askeri zaferlerine odaklanır. Amerikan bayrağı ve marşı demodedir, daha iyileri yapılabilir, ama öğreten bundan daha iyisi yokmuş gibi davranır; siyaseten.

Basitleştirme kötü gibi görünse de kaçınılmazdır.

Tanrı bir kişi değildir, ama insanların anlamaları kişi yapılmıştır. Sayı çubuk veya fasulye değildir, mecburen öyle olur. Atomlar renkli değildir, dünyanın çizgileri yoktur, devletler masum değildir; eğitimde öyle yaparız. Bazı alanlarda basit açıklamalar üretip uzmanı olduğumuz işe odaklanmak insanlığın gereği olmuştur. Hatta çoğumuz en önemli konularda tamamen halkın basit benzetmelerini kullanır sorgulamaya, yani geliştirmeye de karşı çıkar. O kadar kendi işine bakma taraftarıyızdır. Bu, bilgi açısından kötü olsa da işlerin yürümesi için iyidir. Öğreten de siyaseten ve eğitim açısından basitleştirmek zorundadır. Öğretenin iktidarı öğrenenlere basit açıklamalar üretmesinden gelir.

Çağımızın nimetleri trajikomik bir engeldir.

Evrimsel sürecin bir sonucu olarak; yani hayatta kalanların, türlerin bir gereği olarak ergenliğe ulaşınca ebeveynlerimize isyan ederiz. Bize hayatımızı hazırlayan annemize, her şeyimiz olan ailemize gereksiz karşı çıkarız. Bu sayede yakın çevremizle ürememiş, dışarı gidip genetik çeşitlilik yaratmış olabiliriz. Üremenin dışında keşifler ve icatlar da rahatlığa rağmen karşı çıkmalardan geliyor olabilir. Yani yanlış bir doğruya yol açıyor olabilir. Bu belki tarihte işe yaramıştır, ancak sosyal medya ve küresellik çağında ailenin söylediğini dinlememek avcılara kolay av olmaya yol açabilir.

İmkan olduğu sanılan teknolojik aletler, mesela sosyal medya, türümüzün geçmişinde işe yarayan özelliklerimizin istismarına yol açabilir. Sosyal medya kullanıcısı olan 13-21 yaş grubu insanlar bu nimeti nadiren kendi faydaları için kullanırlar. İnsanoğlunun statü kaygısı, cinsellik dürtüsü, söze ve vaatlere kanması gibi türe özgü özellikleri ile birleşince kuşağın mahvolması kaçınılmaz gibi görünür. Öğreten ebeveynin sözünü dinlemeyen ergenlere karşı toplumun bir emniyeti gibi görev yapar. Sadece öğretmen değil, ebeveynin yetişkin arkadaşları da aileye karşı duruşun düzeltilmesinde ergenlik dönemine yardımcı olabilir.

Bireyler “ben oldum” demek isterler, olmasalar bile.

Çocuklar birey olduklarını hissedecekleri tecrübeler edinmek isterler. Birey olmak, toplumda büyük anlatının işine yaramak isteğindedirler. Statü elde etmek, başarmış olmak numaradan da olsa onlar için hayatidir. Bir ordunun en uçlarında tehlikeye atılmadan kaşif olmak dileğindedirler. Asker olmasalar da olmuş gibi yapılmasına bayılırlar. Öğreten veli, öğretmen veya sokaktaki vatandaş eğitim bariyerini açmak için gençlere başarmış olmalarını, statü elde etmelerini simüle etmelidir. Ödül ve ceza sistemi kurmak, başarılı oldukları alanlara yönlendirilmek, kariyer planına yardımcı olmak öğretenin iktidarını geliştirir.

Söz değil duruş ve eylemler hatırlanır.

Çocuk zihinliler kavramları sorgulayıp içselleştirmediği için onlara söylemde başarılı oldukları söylenmelidir. Yetersizlikler öğretenin eylemleri ile hissettirilmelidir. Olumsuz geri bildirim nadiren işe yarar. Bireyler iyi hissettikleri kişilere ve yerlere yönelirler. Bu da maleasef binlerce yılın varoluşsal bir getirisidir. Hormonlar aklı yönetir. Önce hormonları salgılatıp sonra eğitmek zorunda kalırız. “Gerekenlere sahipsin, seni seviyorum, gurur duyuyorum” diye başlayıp devamında verilen kodlar daha kalıcıdır.

Öğretenden başka milyonlarca etken vardır.

Bireysel olarak öğretmen, ebeveyn, akraba, komşu, ne olursak olalım milyonlarca başka etken olduğunu unutmamalıyız. Dolayısıyla öğreten olarak iktidar edinmemize veya iktidarı vermemize engel durumlar da olacaktır. Sınıf içinde ya da ailede yönetmenin altın kuralı ile şimdilik bitirelim. İnsanların söylediğinizi yapması için çekinecekleri bir husus olmalıdır. Bu husus saygı, bilgi, görev olabilir; en iyisi ise davranışçı şartlandırma ile sistematik olarak eğitmektir. Yaptırım gücü olmayan bir otorite öğrenenin kendi zararınadır. Ne kadar güçlü olursak olalım küçüklükten çekinmeyi ve limitleri öğrenmeyen kişiyi eğitmemiz mümkün olmayabilir.

Şiddet iktidarı ile birlikte sevgi iktidarı da gerekir.

Eğitim siyah ve beyazın olmadığı alanlardan biridir. Ne çok iyimser olabilirsiniz, ne de çok kötümser. İkisi de ters teper. Ters tepmeyecek şey ise dengedir. Öğrenen ile aranızda duygu durumları açısından denge kurmak gerekir. Öğretmenler bunu tatlı- sert yöntemi olarak bilirler. Güç kullanmaktan geri durmayacağınızı bildirmeli ve de korku bağından çok sevgi bağını tercih etmeliyiz. Korku bağı öğretenin yokluğunda zayıflar, sevgi bağı öğretenin yokluğunda daha da artar.

Leave a Reply