Çağdaş Devrim İnsiyatifinin Paradigmal Bir İçebakışı

Devrim yapacaktı, önce kahvaltı yapayım dedi. Kahvaltı dediği ekmek ve peynirden oluşuyordu. Aslında kahvaltı yapmak huyu değildi. Evsiz büyümüştü, bu hayatı da pek kabullenememişti. Hayata başkası tarafından getirilmenin ciddiyetini erken yaşta duymuştu. Kahvaltının anlamını sorgulamadı, yemek istedi. Neyse ki yemek her zaman hoş görülebilirdi. 

Devir eski devir değildi. Kelimenin tam anlamıyla “yeni” bir devirde yaşıyordu. Dünya artık yeniydi, yani eski dünya icat edilmişti. Dünya artık moderndi, artık çağ dışı diye bir şey vardı. Bu dönemde insanlara bir şey anlatmak zordu, çünkü anlamlar son modelleri çıkana kadar anlaşılır kalıyordu. Değişmek saçını değiştirmek, yenilik yeni bir sipariş olmuştu. Devrimin ise ancak dizisi izleniyordu. Devrimcilerin kentsel dönüşen mezarlarında havuzlu üç artı bir challange yapmak trend olmuştu.

Gerçek değişim, yani kafaların değişmesi insanlara ulaşamıyordu, düşünce kafalara gidemiyordu. Söz ağızdan çıktı mı modernitenin içinde güdük kalıyordu. Devrim diye düşünüyordunuz yolda update oluyordu. Zihinler düşük yapmak zorundaydı, düşünmemek en büyük gayretti. Ama bizim çocuk bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini hissediyordu

Bu çocuğun haberlerde gördüğü isimleri, yerleri, olayları araştırma huyu vardı. Bir olayın neden ve nasıl olduğunu ince ayrıntılarına kadar araştırmadan içi rahat etmiyordu. Rahatlamadan da dünyayı kurtaramazdı. Sağlam devrim sağlam zihinle başlayacaktı. Neden ve nasıl derken konunun Hitler’e nasıl bağlandığını anlamadı. Ancak bu araştırmalardan her zaman memnundu. Sonuçta modern insan artık bir kurguydu ve kurgunun ardındaki gerçeğe bakmazsanız çok fena kandırılabilirdiniz. Bizim çocuk zaten yeterince kandırılmış, dünyaya istemeden getirilmiş, yaşamaya ikna edilmişti. Fena kazıklandığını hissediyordu, bu yüzden hep sorguluyordu. Çocuk olması da buradan geliyordu. Dünya onu tam ikna edememişti, daha doğrusu mevcut doğrular ona tam yedirilmemişti. Kültürün dışında kalmıştı biraz. Bir çocuk gibi itiraz etti, hayata soru sordu.

Öğle olunca yorulduğunu fark etti. Bir şeyler yemek istedi. Bu sırada Youtube’da takip ettiği kanallara baktı. Hem yemek arasında etkinlik yapmış olacak hem de ara verecekti. Neyse ki magazin videosu değil, öğretici videolar izliyorum diye kendini teselli etti. Halbuki kendini kandırıyordu. Sonuçta bilgi için videolara bakılamazdı. Top on listeleri ve kültür içerikleri de entel magazini gibi bir şeydi. Kendini kandırdığının farkına vardı, ama ilginç konular cezbediyordu. Üstelik sıradaki video dizinin ikinci bölümüydü ve izlenmesi elzemdi.

Bir ara dünyayı kurtarma dosyasını açtı. Açık dursun belki çalışırım diye düşündü. Çalışmak istiyordu, bir yazsa dünyanın dertleri çözülecekti, ama daha gün uzundu ve bir günde de dünyayı kurtaramayacağına göre biraz okumanın ve hayal kurmanın sakıncası yoktu. Hep ertelediği müthiş romanlardan bir tanesine başladı. Okuma bitince aklına küçüklüğünde oynadığı oyunun yeni bir sürümü geldi. Ünlü serinin sekizinci oyunuydu ve eskiden işlenmiş bir temanın daha havalı grafiklerle sunulmuş şekliydi. Oyunu oynamasa küçüklüğüne ihanet olurdu. Özüne, temeline saygısızlık olmamalı ve merakını da gidermeliydi. Üstelik böyle eğlenceler hayatı çekilir kılıyordu. Devrim dosyasını kapattı. Boş yere bilgisayarın işlem gücünü harcayamazdı.Oyunu açtı, oynadı da oynadı.

Bu teknoloji, yeni tanrılar, ünlüler, destanlar ve hayaller biraz fazla olabilir diye ekledi. Belki insan evrenin enayisidir, bu ciddi soyluluk ne menem? Neyse ki oyun devam ediyordu ve dünyaya hükmetmeye üç tur kalmıştı. Oyun bittiğinde bir boşluk hissi oluştu Küçüklüğünde dinlediği müzikleri açtı. Bu tavır bir seçim değildi, bir mazlumun senaryosunda arka planda müzik çalıyordu. 

Müzikle hayallere daldı. O kadar çok dinlenecek eser vardı ki, biri bitiyor sonsuz sayıda diğerleri başlıyordu.Öyle bir çağda yaşıyordu ki herhangi bir doğru son model olanıyla değiştirilirken asıl gerçekler de daha asıl olanlar ile değiştirilmeyi bekliyordu. Bu ortamda devrim yenisine kadar koltuğu sıcak tutmaya yarayacaktı. 

Epey zaman geçmişti. Dünyayı kurtarmak için vakit çok geçti. Zaman haberler, hayaller ve oyunlar ile harcanmıştı. Uyku bekleyebilir diye düşündü. Devrimin temelini oluşturacak eseri için ilgili dosyayı açtı. Devrim için önce ilgili klasöre ve alt klasöre ulaşması ve dosyayı sağ tıklayarak birlikte aç yapıp farklı bir program seçmesi gerekiyordu. Deneme süresi biten program varsayılan olarak seçiliydi, ne zamandır varsayılanı değiştirmek istiyordu, ama vakti olmadığı için ayarlara giremiyordu..

Kötülükleri tasvir, kötüleri teşhis etmeye başlamıştı ki yorulduğunu hissetti. Kötülük mü yoruyordu zaman mı bilemedi. Günün yaşlı saatlerinde enerjisi olmadığını hissediyordu. Yatmak, uzanmak istedi. Dinlenmek onun da hakkıydı. Işıkları kapatıp yatağa uzandı. Bugün de oyalanarak geçmişti.

Hala neden yaşamak istediğini anlıyor gibiydi. Ne kadar şikâyetçi olsak da elimizdeki tek oyun buydu ve amacına uygundu. Uyku diretiyordu, ona direnemedi işte. Kim direnebilmişti ki uykuya, uykuda devrim görülmüş şey değildi.

Leave a Reply