Kozmogoni, ya da evrendoğum, evren(kozmos) in oluşumunu ele alan teorilere verilen addır. Varlığın, gerçekliğin ve maddenin ortaya çıkışını ele alan kuramlar içerir.Sözcük Yunanca kozmos κόσμος: dünya, alem) ve gonia(γέγονα, doğum, oluşum) sözcüklerinden oluşur. Kozmoloji ile farkı: Kozmolojinin mevcut evreni incelemesidir. Kozmogoni evrenin kökeni ile ilgilenir. Kozmogoninin daha felsefi bir uğraş olduğunu söyleyebiliriz. Varlığın nedeni, tanrının varlığı, evrenin evrilme tarzı gibi konular ve metafizik unsurlar içermektedir. Öngörü ve tahminlerden destek almak durumundadır. Kozmogonide iki ana akım vardır. Bir görüş zamanı sonsuz olarak kabul eder.(Aristoteles) Evren ise bir teklikten,önceki durumdan genişlemiştir. Stephen Hawking gibi fizikçilerin savunduğu diğer görüş zamanda değişimi reddeder. Zaman evrenle birlikte başlamıştır. Evrenden önce diye bir şey yoktur.
Evrenin oluşumuna dair düşüncelerden “büyük patlama” adlı kuram geniş kabul görür. Evrenin bir zamanlar çekimsel teklik olduğu ve aniden aşırı şekilde genişlediği görüşündedir. Büyük patlama kuramı fizikçiler arasında genel kabul görse de bazı sorular ortaya çıkarmıştır. Patlama öncesinde ne olduğu ve Patlama sonrasındaki genişlemenin tarifi halen belirsizdir. Evrenin ilk zamanları hakkında uzlaşılamamıştır. Büyük patlama kuramının karşısında “Sicim(Tel, yay anlamında) kuramı” ve onun uzantısı olan M teorisi yer alır. Evrenin titreşen küçük teller(sicimler) den oluştuğunu ve farklı titreşim sıklıklarının evrendeki farklılıkları oluşturduğunu öne sürer. Bu kuram köklere dair açıklamalar getirse de kuantum deneysel bir kanıtı mevcut değildir.
Genel Kanı
Evren 13.7 milyar yıl önce bir atomdan daha küçüktür. Sıfır zamanından sonra, saniyenin 10 binde birinde, bugün gördüğümüz evrenin atom çekirdeği kadar küçük sıcak bir madde yığınında var olduğu tahmin edilmektedir. Genel fizik kuramları bu dönemi incelemede yetersiz kalmaktadır. Ancak evrenin de ötesine giden daha tutarlı bir teori yoktur. Fizik başlangıcı açıklayamamaktadır. Ancak tahminler vardır.
Einstein’ın 1905’de ortaya koyduğu özel görelilik kuramına göre E=mc2 (enerji eşittir kütle çarpı ışık hızının karesi) ile uyumlu olarak enerji madde, parçacık ve alanlar arasında değiş tokuş yapabilir. Alanda yeteri kadar uygun enerji varsa, kendini bir çift parçacığa dönüştürebilir (bir parçacık ve onun karşı-parçacığına) ve bu varlıklar, enerjileri başka bir çeşit alan enerjisine dönüştükçe, yok olarak etkileşebilirler. Kuantum belirsizliği, elektron gibi bir nesnenin kesin bir enerjiye sahip olmasının imkânsız olduğunu söylüyor; ne kadar enerji taşıdığı hakkında hep biraz belirsizlik var. Ama kuantum belirsizliği, bize aynı zamanda, boş uzayın enerjisinin bile kesin bir değere sahip olmasının imkânsız olduğunu söylüyor. Oysa sıfır, kesin bir değer. Kuantum fiziğine göre, boş uzay, yani vakum olarak düşündüğümüz şey, aslında bu şekilde oluşmuş kısa ömürlü varlıkların kaynaştığı bir alan. Bu varlıklar, sadece teorik bir tahmin değil. Elektron gibi gerçek yüklü parçacıklar etrafındaki bu ‘sanal’ parçacık bulutunun varlığı, elektrik ve manyetik güçlerin ölçülen kuvvetini açıklamakta önem taşıyor. Zira durum böyleyse, belki de evren bir kuantum dalgalanmasından başka bir şey değil. Üstelik evrenin toplam enerjisi de sıfırdır: Yani negatif kütleçekim, maddenin pozitif enerjisine eşittir. Dolayısıyla başlangıçta büyük bir enerji patlaması olmamış, bir kuantum dalgalanması olmuştur. Ancak henüz Büyük Patlama’daki tekillikte ne olduğunu açıklayan bir teori yok, sadece bir tekilliğin yakınında ne olacağını söyleyen teori var. Doç.Dr. Kerem Cankoçak
Evrenin Oluşumu
İlk uygarlıklardan beri: evrenden önce ne vardı, varlığın sebebi nedir? gibi sorular soruldu. Çoğu zaman mit ve din bu soruları yanıtlamıştır. Bilimsel bilgi anlayışı cevaplarla yetinmeyip kanıtların peşinde düşmüştür. Dünyanın diğer gezegenlerle birlikte yıldızlar çevresinde döndüğünün anlaşılması ve din kurumlarının toplum üzerindeki otoritesinin sorgulanması sorulara zemin hazırlamıştır. Devlet, din adamı, gelenek ve görenek gibi cevap kaynaklarının doğruluğundan şüphe edilince sonsuz sorular silsilesi başlamıştır. Bilim kesin bilgilere dayanarak günlük hayatı yönlendirse de köklere inildikçe soruları yanıtlayamaz olmuştur. Newton ile günlük hareketlere kanunlar oluşturulmuş ve hayattaki fizik olayları diğer birçok bilim adamıyla çözümlenmiştir. Ne var ki bilim ilerledikçe varlığın köklerine ve nedenine dair veri elde edememiştir. Filozofların binlerce yıldır aradığı cevaplar bilimi de meşgul etmeye başlamıştır. Bak: dmy.info/hayat-nedir
En büyük ölçekte gözlemler, gökbilim çalışmaları ve maddenin gözlemlenen en küçük hali, atom altı seviyeler bize belirsizdir. İnsanın kesin ifadeleri kendi dünyasında/ günlük yaşantısında işe yaramakta ancak biraz öteye gittiğinde anlamsız kalmaktadır. Burada kesinliğin ve kati ifadelerin insani bir özellik olduğunu düşünebiliriz. Evrenin oluşumu da insanın aradığı yanıtsızlıklardan olabilir. Her şeyin bir sebebi olmalı mı? Hayatta her şeye bir sebep bularak mı hareket ediyoruz? Evrenin oluşumu ne kadar da nöronların oluşumuna benzemektedir. Belki bir fikri anımsamak gibidir, bir düşünceyi oluşturmak evreni oluşturmaktır. Var oluşun sebebi alelade bir düşüncenin sebebi olabilir. Düşünmek ve gerçekleştirmek evreni genişletmek olamaz mı? Sonuçta içinde bulunduğumuz bu fikirler ve hayaller en fazla birer görüntü olarak zihnimizde kalıyor. Gerçeklik bu kadar görünür bir halde olabilir.
Alıntı
Evvelce ancak su vardı. Yer, gök, ay ve güneş yoktu. Tanrı Kuday ile bir kişi vardı. Bunlar kara kaz şekline girip su üzerinde uçuyorlardı. Tanrı hiçbir şey düşünmüyordu. Kişi rüzgâr çıkarıp suyu dalgalandırdı ve Tanrı’nın yüzüne su serpti. Böylece Kişi kendisinin Tanrı’dan büyük olduğunu düşündü ve suyun içine dalıverdi. Su içinde boğulurken Tanrı ona: “yardım et” diye bağırmaya başladı. Tanrı: “yukarı çık” dedi. O da sudan çıkıverdi. Tanrı Kişi’ye: “suya dal ve oradan toprak çıkar” dedi. Kişi suya daldı ve kendisine de toprak aldı ve bunu ağzında sakladı. Sudan çıktı ve Tanrı “elindeki toprağı denize at” dedi, o da toprağı denize attı. Tanrı toprağa büyümesini emretti. Toprak büyüdü, bu arada Kişi’nin ağzındaki toprak da büyüyordu. Tanrı ona “tükür” dedi, Kişi’de toprağı tükürdü. Bu topraktan küçük küçük tepeler meydana geldi. Bundan sonra Tanrı Kişi’ye Erlik adını verdi. Oluşan adada dalsız, budaksız, bir ağaç bitti. Tanrı buna 9 dal verdi. Bu 9 daldan 9 insan ırkı yarattı. Erlik bu kavmin kendisine verilmesini istedi. Tanrı kavmi ona vermedi. … Altay Yaratılış Efsanesi
Felsefe proje ödevimde kullandım teşekkürler.