Eğitimi ezelden atılan bir oka benzettik, kağıtta devam eden ok çok ilerlerdi. Fiziksel dünyanın imkanlarını yazı sayesinde aştı ve bir mucizeyi gerçekleştirdi. İvmesi ve yüksekliği daha da arttı. Ne var ki fiziksel dünyada imkansız olan bir şey, oku geriye çizmek de başladı, gerçekliğe arkasını dönen oklar vardı. Canlı organizmalar olarak bedenimiz her gün yenilendi, ama düşüncelerimizin yenilenmesinden korkuldu. Dünya döndü, ama düşüncelerimizde sabit olduğuna inanmaya başladık. Sabit daha kolaydı, değişmeyen fikirler daha kontrol edilebilir gelmişti belki.
Basit açıklamalara o kadar alıştık ki eğitim bazı işlevsiz metinlerin ezberlenmesi veya söylenenlerin yapılması anlamına geldi. Bu basitleştirme gerçeklikten bağını koparmıştı, çünkü en başta bireysel farkları, farklı zeka tiplerini ve başka türde insan ihtiyacını göz ardı ediyordu. Gerçek hayatta işe yaramayan eğitim devletin katı, hantal ve güçlü olması yüzünden gittikçe daha kötüleşti. Devletler ve toplumlar küçük çocuklar gibi toplumun en savunmasız kesimine hiçbir reform yapmadığı gibi, yapılandırmaya açık bir yol da sunmadılar.
Birey açısından tam bir trajedi olan eğitim kurumlar açısından da komedidir. Birey savunmasız, kurumlar ise absürttür. Nötr, yüksüz bir eğitim maalesef kişinin kendi kendini eğitmesi dışında mümkün değildir. Eğitim görevlilerinin bireysel çabası ile bu trajikomedi bir nebze iyileştirilebilir. Bilgi ile uğraşmanın hobi olması, kavramsal tartışmanın ve istişarenin alışkanlık haline gelmesi gerekir.
Günlük hayata ve hayatın anlamına işaret eden iki branş vardır. Bunlar da trajikomik şekilde “boş dersler” olarak algılanır. Müzik ve beden eğitim sistemindekilerin hak etmemesi sonucunda boş verilmiş iki konudur. Kalan dersler ise önemliymiş ve gerekliymiş gibi yapılarak sürdürülür. Halbuki bir demokraside önce siyaset öğretilir, çünkü devletin kendisi vatandaşlardır. Vicdanlı bir eğitimde çocukları ekonominin tuzaklarına salmadan önce ekonomi öğretilir. Basit görgü kurallarını, hayat kurtaran sağlık bilgilerini, bir davada kendini nasıl savunacağını anlatmayan eğitime ne kadar güvenebiliriz?
Ezelden atılan eğitim oku, bir silah olsa da tabiattaki mücadelemizde gereklidir. Kötü bile olsa eğitimin her türlüsü mecburidir. İnsanlığın eğitime, kodlanmaya açık kolu hayatta kalmış. Bir şeylerle doldurmazsak kendisini hayvansal altyapılarla dolduracak milyarlarca insanımız var.
Herkes eğitimini kendi eline almalıdır. Çok basit birkaç önlem ile eğitimden sağ çıkabiliriz. Yani aklını kullanan iyi bireyler olarak hayatımıza devam edebiliriz. Bedenimiz gibi kavramlarımız, fikirlerimiz, kelimelerimiz de eskir. Sabit ve basit açıklamalara kanmamalıyız. Tartışmaya açık bırakırsak, yani “bilmiyorum” gibi basit bir cümleyi kurabilirsek, eğitime en iyi önlemlerden birini almış oluruz. Sonraki önlem ise öğrenme ve bilmeyi amaç edinmedir. İkisi de sonsuz gayeler olduğundan hayatımızın ebedi bir öğrenme ile geçeceği açıktır.