Öğretmen kültürle öğrenen arasında bir köprü olarak limitlerin en net görüldüğü noktalardan biridir. Bireyleri limitleyip özgürleştirirken kendisi de limitlenip özgürleşir. Örneğin belli bir kurumsal iktidarın taleplerine uyarak, yani kendisini limitleyerek bir iktidar elde eder. Daha büyük bir şeyin parçası olmak limitlenmeyi getirdiği gibi, iktidarı da getirir. Öğrencilere de bu limiti aktarıp geleceğin iktidarı olmalarını sağlar.
Öğretmen tamamen limitlememeli, öğreneni de limitsiz bırakmamalıdır.
Öğreten ister memur, ister ebeveyn, ister de sokaktaki vatandaş olsun; bireylere değerler ile kendileri arasında köprü olacak limitleri kazandırmalıdır. Ne değerlerin, kurumların ve olması gerekenin kölesi olmalıdır ne de öğreneni limitsiz bırakmalıdır. Değerlerin ve kurumların ne gerektirdiğini biz tam olarak bilemeyiz. Örneğin belli bir dini öğretmen isteyen kişi kesin konuşmaması gerekir, çünkü ilahi mesajı tam olarak anladığını sanmak ona ihanettir. Ancak çoğu din adamı cenneti sanki kendisi görmüş gibi konuşur. Bu tutum insanları etkileyip araçsallaştırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Tam tersi, yani dini bireyin istediği gibi yorumlamaya bırakmak da hatalıdır. Din de diğer değerler gibi geleneğin parçasıdır, ancak gelenek de gelecek için vardır. Denge şarttır.
Sabır ve istikrar en büyük mesajdır.
Birey çocuklukta deneme yanılma ile neyi yapabileceğini, hangi davranışı gösterebileceğini öğrenir. Siz düşman olmamanıza rağmen size vurarak bu davranışı gösterip gösteremeyeceğini anlamaya çalışacaktır. Siz çocuğa bunu yapamayacağını söyleseniz de yapma ihtimali vardır. Tek seferde kodlansaydı çocuklar kötü niyetli kişilerin aracı olurdu. Birçok kez uyardıktan ve cezalandırıldıktan sonra vurmamak bir davranış kalıbı olacaktır. Tabi bunu yerleştirmek için kararlı ve istikrarlı olmak gerekir. Çelişkili mesajlar vermemek adına kendi davranışlarımızı da talep ettiğimiz davranışa göre düzenlemeliyiz. Yani çocuğa vurup sonra başkalarına vurma demek pek akıllıca değildir.
Davranışsal limitleri almayan öğrenci bilgi limitlerini alamaz.
Çoğu öğretmen ne kadar uğraşırsa uğraşsın davranış değişikliği yaratmada, özellikle de bilinçli öğrenenler yetiştirmede zorlanır. Çocuğun okulun haricinde alması gereken bir kültür vardır. Önce insan olması gerekir, yani ailesinden toplum içinde nasıl davranması gerektiğini almalıdır. Basit iletişim ve sosyal kazanımlara sahip değilse derslerinde başarılı olması beklenemez. Davranışları limitlenmemiş kişilere entelektüel kazanımlar aşılanamaz. Bunun için aile, okul, tüm paydaşlar işbirliği içinde olmalıdır. Siyasi ortam, kültürel ortam, dünya gündemi, mahalle gündemi gibi birçok etken de davranış değişikliği yaratmada engel olabilir. Temelden yükseğe gitmek, önce fiziksel ve sosyal ihtiyaçları karşılamak ve sonra bilgi kazanımlarına ilerlemek gerekir.
Eğitim peşin ödemedir.
Öğretmen öğrenciye gelecekteki hayatı için peşin ödeme yaptırmaya çalışır. Gelecekte yaşayacağı eksiklikleri henüz sıkıntısını çekmeden halletmeye uğraşır. Bu ön ödeme iki tarafın da lehinedir, ancak kazanımları uzun vadede gerçekleşir. Öğretmen öğrenciye önce peşin sevgi ödemesi yapacaktır. Belki de etkilerini hiç görmeyecektir. Biraz fedakarlık gerektirdiği aşikar. Öğrenci de henüz etkilerini görmediği bir serüven için on altı yılını verir. Böylesi idealist çabalar yalnızca toplum organize olmuş ise gerçekleşir. Böylesi bir alışverişte satıcı pozisyonundaki öğretmenin ikna kabiliyetleri de çok önemlidir.
Öğretmen görünmeyen ürünler satar.
Öğretmen etkisi hemen görülmeyen, üstelik bireyi sürekli limitleyen kültür ürünlerini çok yüksek bedele satar. Oyunu ve eğlenceyi bırakıp kendisini limitlemek sadece paydaşlar işbirliği halindeyse gerçekleşebilir. İkna edilen öğrencinin öğrenme eğrisi başta hızlı yükselirken zamanla geri bildirim ve motivasyon eksikliği yüzünden yavaşlar. Bir şekilde tıkanmalar olur, hatta satıcı bile ümitsizleşebilir. Paydaşlar için ödül ve ceza mekanikleri, rutinler, geri bildirimler limit kazanmaya gönüllülüğü artırabilir.
Odaklanmak zor, odaklamak daha zordur.
İnsan zihni bir konuya zar zor odaklanır, çok fazla dikkat dağıtıcı uğraş vardır. İnsan odaklandığında bile dikkatinin çoğunu hafızası ve zihnindeki şemalar işgal eder. Çok kısıtlı bir spot bilinci vardır ve bunun etkili kullanılması için gerçekten motive olmak zorundadır. Öğrenenleri odaklamak için baskı bir yere kadar etki eder. Topyekun bir hareket değilse, kültürlenme başarısız olmaya mahkumdur.
Öğreten kendisi, kurum ve öğrenen arasında denge kurmalı.
Kurumların her dediği harfiyen uygulanamaz, yerelleştirilmesi ve bireyselleştirilmesi gerekir. Öyle olmasaydı okullara ihtiyaç olmazdı, yapılması gerekenleri yazıp gönderirdik. Eğitim özellikle de eğitim ortamının, yani insan insana etkileşimin etkin olduğu bir kurumdur. Öğretmen bu yüzden ham kurumsal veri ve emirler ile öğrenen ve özgürleşmek isteyen kişi arasında denge kurmalıdır. Öğrenenin dediğini yapmak da olmaz, öğretmenin kendi isteği de olmaz. Herkesin ortak olduğu bir süreçte taraflar arası dengeyi kurmak, o an eğitim ortamında bulunmanın insani yanlarını keşfetmek gerekir.