Bilgi, kavram ve dil masalımız

Bilgi, kavram ve dil masalının anlatıcısı ve seyircisiyiz.

Bize göre bilgi masala benzer, çünkü kendi içimizde bir yapı olmadan yeni bilgiyi anlayamayız. Kendi şemalarımıza uydurulmayan enformasyonu alamıyorsak bilgilerin basitleştirilmiş masallar olduğunu itiraf etmek durumundayız. Bir çocuk gibi evreni anlamak için basitleştirmeye, indirgemeye, uydurmaya tevessül ediyoruz.

Masalın masalı, kavramsal analiz

Hücrelerin bir araya gelip organizmaları oluşturmaları gibi insanlar da bir araya gelip toplulukları ve toplumları oluşturmuşlar. Bu belki de hücrelerin oksijeni difüze etmekteki mesafe sınırı yüzünden daha da büyümemelerine benzer. Bir hücre nasıl büyüyecektir o zaman? Diğer hücrelerle bir araya gelerek daha büyük bir organizmanın parçası olacaktır. Bireyler de milyonlarca hücrenin bileşkesi olmanın yanı sıra milyonlarca kişilik toplumların içinde bileşendirler. 

Görev paylaşımı yaparken kelimelerin görevleri de paylaştırılmıştır.

İnsanlar bir arada yaşamaya başladıktan sonra iletişim ihtiyaçları artmıştır. İletişimde somut nesneleri çağrıştırmak için bazı sesler atamıştır. Daha sonra kendi gruplarını, varlıklarını, hayatı çağrıştırmak için soyut kavramlara da sesler atamışlardır. İşte burada felsefenin malzemesi ortaya çıkar. Soyut kurumlar, kavramlar, meseleler felsefe dediğimiz kavramsal çabanın, yani hayvan olmanın üzerine eklediğimiz insanlığın tartışılmasıdır. 

İnsanlık eklenirken önceki somut kelimeler ile soyut kelimeler birbirine karışmıştır. Soyut, çağrıştırması hiç kolay olmayan kelimeler gerçekmiş gibi anlaşılmıştır. Yanlış anlaşılmalar somut nesnelerde değil de soyutlarda daha çok olur ve hiçbir zaman da tam olarak anlaşamayız. Üstelik soyut kelimeleri bildiğimizi sanar ve biri soyut meselelerden ve somut olmayan varlıklardan bahsedince de onları gerçek, dürüst sanıp kendimizi kaptırabiliriz. Yalan böyle mümkün olur, kelimeler bir şeytan icadı gibi doğal olarak doğru gelir.

Fiziksel, biyolojik ve toplumsal kültürümüz var

İnsan kültür canlısıdır, biyolojik bedenimiz varoluşsal olarak zaten ceptedir. İnsan olarak farklı bir otonom yapı varsa bu biyolojik olmaktan başka bir özellik taşır. Kültürel olmak, yani belli bir uzlaşı ve birikim üzerinde bireylerce bir araya gelerek kurumlar, yapılar, makro organizmalar oluşturmaktır.

Kurumsal olmak birbirine inanmayı, kavramlara inanmayı gerektirir. Uzlaşı, öyleymiş gibi yapmayı ve sen olmayana dönüşmeyi getirir. Kültür uzlaşma bilgisinin sorgulanmasına izin vermez çünkü sözlü ve sezgisel olarak uzlaşma bilgisi anlık davranışlarla değiştirilen bir gelenektir. Gelenek, kurgu ve kültür bizi birbirimize karşı duyarlı, değerlere karşı da hassas yapar. Birbirimize inanır, bize inanmayanı da bu yüzden dışlarız. 

İşaret bizden işaretlenen dışarıdan

Dış dünyadaki şeyleri işaret ederek matematik ve bilgi gibi şeyler bulmuşuz. Bunların işaretleri insanlardandır ama işaretlenenleri dış dünyadandır. Bu işaretler birikip toplumsal kültürü oluşturur ve insan derken çoğunlukla bu işaretlemeleri yapan türü kast ederiz. Kavramsal, dış dünyaya semboller uyduran insan işbirliği ve hatırlama kazanımları ile güçlü, kontrol edici olmuştur. İşaretler basit isimlendirme ile başlar, farklı işaretlerin bir araya getirilmesi ile daha kompleks hale gelebilir.

Kelimeler bizi uyduran canlı yaptığı kadar farklı ve bambaşka da yapar. Yemek ve hayatta kalmak dışında bir şeyler yaptığımızın belirmesidir. Doğada bir farkımız varsa bu, dildir. Bununla birlikte birey-parça olmaktan çok artık toplumsal ve ortak olmuşuzdur. Bir gök taşı olmaktansa yıldız olmak gibi, kum tanesi olmaktansa inşaata parça olmak gibi. Yine de fiziksel ve biyolojik kültürümüz devam etmiş, ama onları feda edecek kadar toplumsal kültürlenmeye varmışız. Bunun yan ve istenmeyen etkileri de var tabi. Kavramlarla kafayı bozmak, kültürün verdiği kavramlarla kodlanıp gerçeği merak etmemek, bireyin ve hatta toplumun gerçekliğine aykırı işaretlemeler yapmak bir maliyet olarak birlikte gelmiş. Biyolojik kültürden sonra böylesine toplumsal olmaya başlamak biyolojik-bencil varoluşa bir tezat oluşturmuş ve trajikomik bir yaşam olmuş.

Uydurmak kötü değildir, uyumsuz uydurmaları kötü diye niteleriz.

İşaret uydurmak neye yarar? Uydurma, oyun ya da kurgu kelimeleri bilgi arayışında olumsuz çağrışımlara sebep olsa da fiziksel, biyolojik ve toplumsal temellerimizde hayat veren, varlık imkanıdırlar. Kendi kendine bir referans sistemi uydurursun, bunu biyolojik ve fiziksel kültürünle uyumlu yaparsan medeniyet olursun. İşlerin, eğlencelerin ve evrenin çoğunun da uydurma, oluşma, değişme olduğunu unutmamalı.

Leave a Reply