Aydınlanma için aydınlatmak yetmez, toplumun aydınlanma talebi olmalıdır. Hatta zorla götürülen aydınlanma karanlığa talebi bile artırır. “Aydınlattım” diyerek sorumluluğu atamayız. Toplumu aydınlatmak bu işin yarısıdır, taşıyacak kişilerin yetiştirilmesi de diğer yarısı olur. Her aydın insan yetiştirmekle yükümlüdür. İnsanları yetiştirmek de sadece bildiklerini anlatmakla olmaz. Bildiklerimizi iyi bir şekilde anlatmak, geleceğe taşınması için merak uyandırarak, yeni sorulara yol açarak dile getirmek zorundayız.
Daha önce insanlar ihtiyaç duyarsa öğrenir demiştik. Hayatın bilinmezliğini fark etmek hayat boyu öğrenmeyi getirmektedir. Her konuda başlıca yöntem bilmediğini bilmek olmalı idi. Şüpheye düşmek, sormak ve merak etmek aydınlanmanın temeliydi. Peki eğitim ortamında, kültürlenme çalışmalarında ve zorunlu eğitimde nasıl bir yol izlenmelidir? Özellikle bizim gibi sonradan kültürlenen(batılılaşan) ve halktan talep yok iken zorla aydınlanan toplumlarda merak uyandırmak temel amaç olmalıdır.
Malumat vermek en son iştir. Bilgiye ulaşmak mesele değildir. Merak eden herkes bilgiye kendince ulaşabilir. Önemli olan onun için gerekli enerjiyi, yani merakı uyandırmaktır. Eğitim ortamında ilk iş merakı sağlamak olmalıdır. Merak uyandırmadan öğretilen bilgi kaybolmaya mahkumdur. Merak uyandırılan kişi de eğitime gerek kalmadan kendi bilgi yolculuğuna çıkacaktır. Hele ki hayatın bilinmezliği, var olmanın garip yanları fark edilirse topyekun öğrenme gerçekleşir.
Merak uyandırmak ve ihtiyaç hissettirmek için karşı tarafa neyi kaçırdığından bahsetmek gerekir. İnsan ihtiyaç duyarsa harekete geçer demiştik. Merakın, kalıcı öğrenmenin ve sormanın sonuçlarından bahsetmelidir. Kişiye malumat vermekten bahsetmiyoruz, soru sormasına vesile olmak asıl hedeftir. Cevapları kendi bulmuyorsa, merak ettirmemişsek verdiği cevap ve öğrendiği bilgiler sahipsiz kalacaktır. En çok çaba sarf edeceğimiz şey karşı tarafın soru sormasına aracı olmaktır. Kendine soru sormaya başladığında öğrenme yolculuğu başlamış demektir. O zaman kendi cevaplarını arayacak ve öğretmek istediğimiz şeyin taşıyıcısı olacaktır.
Kişi en çok kendi cevaplarını sever ve onu geleceğe taşır. Bir toplum da cevaplar kendisine ait değilse kalıcı olarak aydınlanamaz. Türkiye kurulurken batının cevaplarını kendine uygulamış, şekil olarak mükemmel yasalara ve kurumlara sahip olmuştur. Ancak toplum bunları sahiplenmemiş, kendi içinden gelmeyen zorlamaları reddetmiştir. Sonuç olarak cumhuriyetin ilk döneminden bile daha cahil bir toplum ve yozlaşmış ahlak yapısı ile kalakalmıştır. O zamanın buhran ve travma döneminde zorla aydınlanmadan başka bir seçenek olmaması mazur görülebilir. Ancak kurucu kadrodan sonra nitelikli insan gelmemiş, özgün olmak yerine yozlaşma teşvik edilerek baştaki kazanımlar da mahvedilmiştir.
Toplumların ve bireylerin kalıcı kültürlenmesi merak uyandırmak ile mümkündür. Kendi bildiğimizi dayatmak en soylu gerçeği bile düşman eder. Bir şey öğretmek gerekiyorsa kendi cevaplarını bulmayı öğretmelidir. Her eğitime, her esere ve her konuşmaya bilinmeyenlerle başlamalıdır. Burada oluşacak sorular tüm taraflar için yakıt olacaktır. Bu sorular aracılığıyla bilgi yolculuğu devam edecek, herkes kendi yolundan ve cevaplarından hayata devam edecektir.
Ortada bir soru yoksa konuşanlar kişiden ziyade üründür. İnsanlara kişilik kazandırmak da kendilerinin merak etmesini, sormasını ve kendi cevaplarını bulmasını sağlamakla mümkündür.
Düşüncelerinizden dolayı müteşekkirim. Tarihçiler ya da düşünürler değişimin halk tarafını görmezden geliyorlar. Tamam değişim iyi bir şey fakat değişim zorla dikta etmeve, kabul etmeyenleri hukuksuz şekilde yargılama ve telafisi mümkün olmayacak şekilde idam cezlarına kadar gitmiştir. Cumhuriyet tarihimizin en kötü kararları idamlardır.Bu orta çağ yargısı ile kabul etmeyenleri hukuksuz bir şekilde cezalandırmadır. Değişim elbette iyidir fakat bunun zeminini hazırlamak ve halka baskısız şekilde sunmak gerekir. İlim dışında nedense halkın giyim kuşamı ve dini ritüellerine karşı bir dikta söz konusu olmuştur. Bence bu ülkede idam kaldırmak cumhuriyet tarihinin en doğru adımıdır.
Özgürlük ve muasır medeniyetler seviyesine yükselmek; şapka takıp rakı eşliğinde raks etmek ise pekala, yüzlerce hafızı, halkın seçmiş olduğu adamları ve sadece kalemiyle sesini duyuran hocaları asmak ise bu bunlar içindi sanırım. Hep eğitimden bahsediyoruz. Milli mücadeleden ve ülkeyi diriltmekten gurur duyuyoruz fakat kan üzerine kurulan bir düzende ne kadar iyi nesiller yetiştirebiliriz orası tartışılır. Siyasi bir polemik olarak değil sadece farklı bir bakış Umarım rahatsız etmemişimdir. Bazen bir yanlış tüm doğruları götürür. Ben açıkcası kendi tarihimden utanıyorum. Ama ne olursa olsun kabul etmek boynumun borcu.
Tarihe çocukluk yıllarımız olarak bakabiliriz. Yanlıştan ziyade dersler görmeliyiz. Dersimizi almamışsak, yürümeyi öğrenememişsek düşmeye devam ederiz. Yetişkinler çocukları kolaylıkla yargılar, ama herkesin bu süreçten geçtiği unutulmamalıdır. Hatalar olmasa öğrenemez, yürüyemez, ilerleyemezdik.