Rüzgar sana doğru esiyor. Güneş senin bulunduğun yerde de açıyor. Toprak seni yetiştiriyor ve sen sadece kendin için yaşıyorsun. Hayattaki her şey başka bir tarafa doğru gidiyor, ama sen kendi etrafında dönüyorsun. Sen de başkası için yaşayacaksın. Doğanın kanunu bu. Birlik olacaksın, birlikte yaşayacaksın. Başkasını yaşatacaksın ki yaşayasın. Başkasını mutlu edeceksin ki mutlu olasın. Bu senin temelin. Borcunu öderken kendini gerçekleştireceksin. Kurulan bu düzende büyüklük sarhoşluğunu bırakıp ne kadar önemsiz olduğunu fark etmelisin. O zaman önem, güzellik, zenginlik ve saire şeylerin sadece “komik” olduğunu göreceksin.
Diyelim ki hayat bir rüya, ne görmek isterdin? Zengin olduğunu mu? Ünlü olduğunu mu? Belki de sadece mutlu olduğunu görmeyi dilerdin. Şimdi sıkı dur. Hayat gerçekten de bir rüya. Görüntüden başka bir asıl yok. Sadece bir görüntüden ibaret olan bu dünyada ne olsun istiyorsun? Yanında götürebileceğin bir şey yok. Hatırladığında mutlu olacağın anıların dışında geleceğe de taşınamıyorsun. Başkalarını geride bırakmaya uğraşıyorsan hemen dur. Başkasından daha fazla olmak için çabalıyorsan uslan. Bir görüntüde başkasıyla uğraşırken mi görülmek istersin? Bir görüntüde başkasına kötülük ederken mi çıkacaksın? Hayat görüntüsünde küfürlerin duyulmaz. havan hissedilmez, pahalı elbisen somurtan suratını örtmez.
Hayat aslında tam da olmasını istediğin gibi. Kendine göre ilginç yaşantılar ve mutluluklarla dolu. Kimsenin yanına hiçbir şey kalmayacak. Bu görüntüde gülümsemek mi istersin, başkasına kötülük etmek mi? Peki sadece sen mi güleceksin? Hep beraber mutlu olduğunuz bir görüntü ne de güzel olurdu. İşte mutlu olmak ve mutlu etmek bu kadar önemli. Hayatta yanınıza kalacak tek şey ve bırakacağınız tek yaşantı. Bu görüntüde mutlu olmak, çevrenizi de mutlu etmek esasında yapmanız gereken tek şey.
Mutlulukta asgari şart bu, beraber mutlu olmalı. En azından her şeyi unutup sadece mutlu olabileceğin birileri olmalı. En kötü zamanında göz göze gelmekle seni gülümsetebilen biri yoksa kimsesizsin demektir. Sadece güldüğü için güldüğün biri yoksa kimseyi tanımıyorsun. Canın sıkıldığında birini görmeye gidemiyorsan o gözleri boşuna taşıyorsun. İyi söz duymuyorsan kulaklar da boşuna. Güzel söz söylemiyorsa dilin, dil boşuna. Hiç sevmemişsen kalp boşuna. Başkasını mutlu etmeyen hayat boş. Mutlu etmeyen ölümü beklemiyor, onun görüntüsü çoktan hazır. Yalnız ve karanlık.
Harika bir yazı, aslında mutluluğun sadece tek başımıza değil ancak ve ancak başkalarıyla birlikte paylaşarak anlamlı hale geleceği kısmına çok katılıyorum. Ancak bir de herkesin farklı şeylerden mutlu olması durumu var. Mutlu olma halleri bile bazı şeyleri aştıkça, bazı yollarda ilerledikçe katman katman değişiyor. Mutluluğu mal mülk paradan ayırmak ne yazıkki çok zor, hatta insan doğasına aykırı. Herkes birbiriyle iletişim ve etkileşim halindeyken, doğuştan da gelen bir çok eşitsizlik durumları varken, çoğunluğun kabul ettiği değerleri ile yaşarken, herşey ancak bir başka birşey ile kıyaslanınca anlam kazanırken, mutlu olabilmek, hem de bunu çevrendekilerle yapabilmek oldukça zor. Ben kafamdaki karışık fikirleri kelimeleri güzel kullanarak çok ifade edemiyorum belki. Ama olduğumuz yerden çıkıp başkalarının durumlarına girip başka açılardan hayatlara bakınca, mutluluk hakkındaki düşüncelerim de değişiyor. İhtiyaçlar hep bir asansör şeklinde ilerliyor, hergün top tüfek sesleri altında uyumaya çalışan bir çocuğu mutlu ve memnun eden tek şey huzurlu bir yatak hayali iken, fiziksel ve güvenlik gereksinimleri tamamen doyurulmuş bir bireyi ancak ‘kendi varlığını onaylatma, kendini gerçekleştirme ya da saygınlık ihtiyacı’ mutlu edebilir. Henüz karnını doyuramayan bir insanın operaya gitme ve ondan beslenip mutlu olması hayal bile edilemezken bu kişinin mutluluğunun paradan maldan mülkten bağımsız olabilmesi onun açısından hiç mümkün değildir. Mutluluk, bireylerin temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra hayattan aldığı küçük keyif anları, zevkler bütünü, ruhunu estetize etme faaliyetleri olarak tanımlıyorum ben. küçük faaliyetlerden mutlu olan sağlık bireyin sıradaki hedefi ise arkasında bir iz bırakmak, en yakın çevresinde bir ‘tanınma’ (recognition) durumu sağlaması, eğer yetenekli ise sanatsal ürünler ortaya çıkarması, vs vs, kafamı toparlayıp sonuca bağlayamadım bile:)